Tarih
Yıl=1918
Ay=Kasım
Gün= 13, sabah saatleri
Yer= İstanbul
---------------------------------------------------------❗DİKKAT❗
Bu bölümde tarihsel kişilikler kullanılmıştır. Bu kişilikleri yansıtmamı beğenmeyebilirsiniz. Kendi düşüncelerim baz alınmıştır. Umarım kimseye fark etmeden saygısızlık yapmam.---------------------------------------------------------Osmanlı İmparatorluğu= Kadın
Türkiye Cumhuriyeti= Erkek
---------------------------------------------------------Dün akşam bir hışımla saraydan çıkmış olan Türkiye o gece annesi ile biraz didişmişti ve bu didişmeden dolayı tepesine çıkan sinirlerini yatıştırmak için bir dert ortağı arıyordu. Anlık bir kararla uzunca bir süredir -bu süre Çanakkale Muharebesi'ni kapsıyor- tanıdığı sarı saçlı paşanın evine gitmiş ve orada sabaha kadar paşayla sohbet etmişti.
"Annem delirdi mi anlayamıyorum! Ona söylediğim şeyler resmen bir kulağından girip öbür kulağından çıkıyor. Zaten savaşın başında Alman İmparatorluğu'na güvenmemeliydi. Alman amcayı severim ama siyaset ile ülkelerin dostluğunun ne alakası var ki! Şu an onun hayatı tehlikede ve ona denge politikasının bir işe yaramayacağını söyleyip duruyorum ama karşılığı ne oluyor peki? 'Sen bu işe karışma, kendini gereksiz atraksiyonlara atıyorsun.' HAH! Böyle diyor biliyor musun? Sanki karşısında 5 yaşında çocuk var. OFF DELİRECEĞİM!"
"Ancak Türkiye sanki annen bir konuda haklı. Sen onun ne demek istediğini ters anlamışsın."
"Neyi ters anlamışım ki? Sen benimle hep aynı düşünürsün. Özellikle o aptal Damat Ferit denilen paşa saraydan uzaklaştırılmalı diye kaç defa söyleyeceğim ama her seferinde aynı şeyi diyor. 'Başını derde sokma.' Görmüyor mu? Annem yaşlılıktan dolayı körleşti mi? O adamın defolup gitmesi gerektiğini görmeyen mi var! Ve bunu düşünerek başıma ne gibi bir dert alabilirim ki? Yani annemi düşünmek başıma bir dert açmasa gerek."
"Ne zamandır tartışıyorsunuz?"
"O aptal Damat Ferit'in antlaşmayı imzalatmaya Bahriye Nazırı'nı gönderdiği günden beri."
"Tabi sen de Mondros gibi fena bir antlaşma çıktığını öğrenince küplere bindin?"
"Evet! Bir türlü laf anlatamıyorum artık ona. Kusura bakmayın anneme demek istemezdim böyle bir şey ama bunadı mı acaba?"
Kemal Paşa sessizliğini korudu. Bir süre eli dudağında düşündü. Sonrasında ise:
-Damat Ferit, şu an nerede?
-Nerede olursa olsun. Cehennemin dibine kadar yolu var!
-Hayır Türkiye. Annenin ne yapmaya çalıştığını daha yeni yeni anlıyorum. Şimdi iyi düşün, Damat Ferit sarayda mıydı? Eğer sarayda değilse geri döner mi?
-Kahrolasıca döner elbette.
-Türkiye, üzgünüm ancak zannımca hayırlı bir iş için saray dışında çıkmış olamaz.
-N-ne yani... İmzalattığı aptal antlaşma ile yüzleşemeye gitmiştir.
-O adamı sevmiyorsun ama tüm kalbinle onun Osmanlı topraklarını yaban ellere vermeyeceğine inanıyor musun?
-Ya-yapmaz h-herhalde.
-Ona güvenmiyorsun.
-ZATEN ANNEMLE BU YÜZDEN KAVGA ETTİM! O ADAM ANNEMİ ÖLDÜRECEK.
Türkiye sinirle bacağını sıktı. O kadar zoruna gidiyordu ki. Annesi ile arası epeydir soğuktu. Annesi savaştan çekildiğinden beri onun üstüne titriyordu. Ancak çok daha farklıydı bu titreme. Halen paşalarla iletişimdeydi ve istese tüm siyasi insanlarla konuşabilir ve iletişime geçebilirdi. Ancak annesinin katı bir şekilde izin vermediği bir şey vardı ki işte o şey Türkiye'nin sinirini alt üst ediyor ve ona dikkate alınmadığını düşündürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
§ Geçmişten Gelen Mektup §
General FictionTürkiye, Osmanlı, Selçuklu ve beyliklerin anılarının anlatıldığı bir kitaptır. Geçmişte yaşamış kişilikleri bazen kullanacağım. Baştan uyarmak istiyorum ki iyi bir yazar değilim. Bu kitap yazdığım ilk kurgu kitaptır. Okuduğunuz ve kitabıma zaman ayı...