Tarih
Yıl=1034 (?)
Ay=Bilinmiyor, tahmini kış mevsimi
Gün= Bilinmiyor
Yer= Harezm, Aral gölü etrafı
---------------------------------------------------------Yavaşça havanın rengi beyazdan karaya dönmeye başlamıştı. Güneş, Aral gölü etrafında yaşayan Selçuk denilen Oğuz Türklerine veda ediyordu. Selçuklu ise durduğu yerde birazcık dinlenmek istemişti. Onca saattir karın içinde iş görüyordu.
Atının bakımı da onu çok fazla yormuştu. Atını aldı ve çadırının yanındaki kazığa bağladı. İlk atının torunuydu bu at. Bebekliğinden beri onunla birlikteydi.
Şu an bulunduğu yer en azından onu birazcık rahatlatıyordu. Ve kar tanelerinin yere düşüşü... Her kar tanesi ayrı güzelliğini bu yumuşak hava ile birlikte süslüyordu. Durduğu yerde ufuk çizgisine bakarken başından neler geçtiğini düşündü.
Babası o on üç yaşındayken ölmüştü. Daha doğru söylemek gerekirse öldürülmüştü. O ise hayata tutunmak için ne çok sürünmüştü. Sürekli bir ihanet zinciri içerisindeydi. Ya da sözde bir ihanet zinciriydi bu.
Kendisinden büyük kuzenleri Gazneli ve Karahanlı babasının topraklarını alırken hiç vicdan azabı çekmişler miydi?
Çekmemişlerdi elbette!
Peki ya hiçbiri daha on üç yaşındaki kuzenini yanına almazken "Ben ne yapıyorum?" diye düşünmüş müydü?
Hayır! Niye düşünsünlerdi ki?
O niye yaşamak için onlara ihanet ederken ve o ikisinin toprakları arasında gidip gelirken niye vicdan azabı çeksindi ki! Yaşamak için sürekli bir yerlere gidiyordu. Babasının topraklarını bölüşmek ve büyük kuzenleri olan abisi ve ablası onu bir yerlere sıvıştırmak için Aral Gölünün yanındaki Selçuklu'nın eski vatanı olan yere geldiklerinden beri ülke falan gördüğü yoktu.
"Sayamıyorum kaç yıl olmuştur bir toprak parçasına vatanım demeyeli? Yaşımı hesaplamayı ve doğduğum yeri hatırlamayı bile unuttum. Sadece hayata tutunmak için, bir toprak parçasına 'vatanım' diyebilmek için kaç yıl harcadım hatırlamıyorum bile. "
"Bu kovalamacaya başladığımda Selçuk Bey -Allah rahmet eylesin- benimle yaşıttı. Şimdi onun torunları Tuğrul ve Çağrı koskoca adamlar oldu."
"Şu an en azından bir şeyler kazandığımı hissediyorum. Bir Karahanlı'nın toprağında kalma bir Gazneli'nin toprağında kalma son bulmuştu ve bir yere dahi ait olamama duygusu sanki yavaş yavaş yok oluyordu. En azından şu anki daha rahat halim bana böyle düşündürüyordu."
"En aznından şu an resmi olarak bir yerim var. Bu da ne kadar sürecek bilmiyorum ama burada bir şeyler olacağını hissediyorum. İyi olacak gibi hissediyorum ama belki de iyi düşüncelere olan hasretimden dolayı böyle hissediyorum. Gazneli'nin sınırında çadırlarım ve halkım için bir yer verildi. Boy beyi olarak kalırsam belki de buraya tutunabilirim. Ama bir şey var, hem de çok garip bir his..."
Selçuklu bu sözleri mırıldanırken at sesleri duymaya başladı ve iki başlı kartalı, tehlikenin yaklaştığını bağırıyordu. Selçuklu havaya baktı ve göz bebekleri sonuna kadar büyüdü. Ne yazık ki çok geçti...
Tepeden yağan okların havayı yarma sesleri kulak tırmalıyor desek aşırı hafif kalırdı, insanların çığılıkları arasında hafif kalırdı. Hiç hazır değildi böyle bir baskına. Gelen kişinin kim olduğunu adı gibi biliyordu. Kuzeydeki bir başka akrabası Kıpçakları temsil eden amcası Kimek-Kıpçak Konfederasyonu.
Cend Emiri Şah Melik Selçuklu soyundan o kadar nefret ediyordu ki onu yok etmek için yeminler ediyordu ve sonunda gelmişti. Ancak Selçuklu, amcasını emirin yanında beklemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
§ Geçmişten Gelen Mektup §
General FictionTürkiye, Osmanlı, Selçuklu ve beyliklerin anılarının anlatıldığı bir kitaptır. Geçmişte yaşamış kişilikleri bazen kullanacağım. Baştan uyarmak istiyorum ki iyi bir yazar değilim. Bu kitap yazdığım ilk kurgu kitaptır. Okuduğunuz ve kitabıma zaman ayı...