Tarih
Yıl=1904
Ay=Ekim
Gün=Belirsiz
Yer= Dolmabahçe Sarayı---------------------------------------------------------
Türkiye= Erkek
Osmanlı İmparatorluğu= Kadın
---------------------------------------------------------❗DİKKAT❗
Bu bölümde tarihsel kişilikler kullanılmıştır. Bu kişilikleri yansıtmamı beğenmeyebilirsiniz. Kendi düşüncelerim baz alınmıştır. Umarım kimseye fark etmeden saygısızlık yapmam.Has odası sessizdi. Sadece açık balkon camının dışından gelen cırcır böceği sesleri duyuluyordu. Ses has odasına varasıya kadar zaten güçsüzleşiyordu. Zaman zaman gelen kahve höpürdetme sesi de araya giren yaramaz bir sesti adeta.
Hararetli bir toplantıdan sonra sultanlar yorulmuştu ve birer Türk kahvesi içiyorlardı. Dışarıdan gelen sesle beraber ajanların gönderdiği raporları okumakla meşgullerdi.
Saray koridorlarında hızlıca yürüyen adam kucağındaki bebekle has odanın önüne geldi, kapıyı çaldı. Beti benzi atmıştı. Hızlıca nefes alıp veriyordu. "Gir! " komutu ile kapılar açıldı ve Cafer Ağa içeri daldı.
Cafer Ağa: Sultanım, hiç iç açıcı bir haber getirmedim size.
Osmanlı: Ne oldu Cafer? Neden şehzade seninle?
Cafer Ağa: İşte ben de şehzademiz hakkında bir haber getirdim.
Osmanlı: Deme... Düşündüğüm şey mi yoksa?
Cafer Ağa: Maalesef sultanım. Jön Türkler şehzadenizin olduğunu öğrenmişler!
Sessizce kahvesinden yudum alan yaşlı adam "Anca buraya kadarmış, sağlık olsun." diyebilmişti sadece. Osmanlı 2. Abdülhamid'e döndü ve "Beş ay yine de iyi bizim için. En azından bir planları varsa artık şehzade Türkiye'yi de düşünmeleri lazım." demişti.
Osmanlı Cafer'in kucağından Türkiye'yi aldı ve kolları arasında onu sallamaya başladı.
2 Abdülhamid: Ne konuştuğumuzu sen de hatırlıyorsun. Beş ay bizim için fena bir süre değil ama ne kadar dayanabiliriz ki?
XX/05/1904
Osmanlı uyuttuğu bebeğe baktı. Türkiye annesini emdikten sonra çabucak uykuya dalmıştı. Şimdi sadece Cafer Ağa'nın beşik ve biraz da kıyafet getirmesi gerekiyordu.
"Tatlı bebeğim benim. Annesini hiç üzmüyor,hemencecik uyudu."
Belki de bir saat önce verilmişti Türkiye Osmanlı'nın kucağına. Uyuyan bebeğe bakarak düşündü yaşlı kadın.
"O yeşiller içerisindeki kadın kimdi? Herkese bebeğini bu kadın mı veriyor? Türkiye'yi nasıl aldığımı daha yenice idrak ediyorum. Kadın bana büyü mü yaptı yoksa sihir mi yaptı bilmiyorum ama hipnotize olmuş gibi Türkiye'ye baktığımı hatırlıyorum. Özellikle doğurmadığım bir çocuğu nasıl emziriyorum onu hiç ama hiç bilmiyorum."
Düşüncelerinden Türkiye'nin derin nefesiyle ayrıldı. Uykudayken arada ıkınıyor ve böyle derin derin nefesler aldığı da oluyordu. Sırt üstü uyuyakalmıştı. Osmanlı Türkiye'nin minnacık belinden kavradı ve kendi omzuna doğru yatırdı. Sırtını çok hafif bir şekilde ovalamaya başladı.
Osmanlı: Ya hastaysa? Benim baş ağrılarım kesildi. Yoksa baş ağrılarım bebeğimi teslim alırken ona mı geçti? Olabilir mi?
Türkiye ise annesi sırtını ovalarken gaz çıkardı. Resmen annesine "Ben gayet iyiyim." dercesine yeniden annesini kötü düşüncelerden ayırdı. Derin ama iç çekerek nefes aldı Osmanlı. Bebeğin varlığını çoğu kişiden saklaması lazımdı. Ancak padişahtan ne kadar saklayabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
§ Geçmişten Gelen Mektup §
General FictionTürkiye, Osmanlı, Selçuklu ve beyliklerin anılarının anlatıldığı bir kitaptır. Geçmişte yaşamış kişilikleri bazen kullanacağım. Baştan uyarmak istiyorum ki iyi bir yazar değilim. Bu kitap yazdığım ilk kurgu kitaptır. Okuduğunuz ve kitabıma zaman ayı...