6- Yeni Bir Hayat

200 10 0
                                    

Hava aydınlanıyordu. Halâ otobüsteydim. Artık kardan eser yoktu. Otobüste çoğu kişi uyuyordu. Bense yolculuğum boyunca saçma saçma düşüncelere kapılıyordum. Mesela neden elli yaş üstü insanlara yaşlı deniliyordu. Benim de bir yaşım var, 18 yaşındayım. Veya üç yaşında bebek, onun da yaşı var. O da yaşlı, ben de, 70 yaşında adam da... Yaşı olan herkes yaşlıdır.
Uykusuzluğumla birlikte saçmalamalarım artıyordu. Hayattan bezmiş güneş bulutların arasından süzülüyordu. Sabahları pek sevmezdim. Tüm kötülükleri çağrıştırırdı bana. Hırsızlığı, yalnızlığı, yorgunluğu... Kaza sabaha karşı olmuştu belki de ondandır. Gerçi geceleri de çok sevmem. Gece de düşündürür beni, yalnızlığımla baş başa bırakır. Zaten her gece aslında bir sonraki günün sabahı değil midir...?
Otobüs sanki hiç durmayacakmış gibi ilerliyordu. Saatlerdir yollardaydım. Yorgunluktan başımı sabit tutamıyordum. Sonunda kafamı otobüsün camına yasladım. Camdaki yansımamı görünce yine annemle babam geldi aklıma. Gözüm, kulağım, ağzım, burnum... Acaba anneme mi babama mı benziyordum? Onları hatırlamaya çalıştıkça daha da çok unutuyordum, ellerini, gözlerini... Şu an aklımda beliren tek kişi Melisa... Melisa'm... Özgür Abla diyişi kulaklarımda çınlıyordu. Kendi küçüklüğümü görüyordum onda. O da yetimdi. O da yalnızdı. O da çaresizdi... Şimdi yoksun ama iyi ki vardın Melisa'm...
Yolculuğumun sonuna geldim. Şuan ne haldeyim? Biraz yorgun... Biraz sıkkın... Biraz kırgın...
Otobüsün durmasıyla aşağıya inmem bir oldu. Bu köyü avucumun içi gibi biliyordum. Birkaç sokak arkada o küçük iki katlı yetimhanem vardı. Kafamı hiç kaldırmadan, kaldırım taşlarına baka baka yetimhanenin önüne geldim. Son bıraktığımdan yıpranmış görünüyordu. Üstelik bırakalı daha bir hafta bile olmamıştı. O koca demir kapısı her zamankinin aksine ardına kadar açıktı. İçeriye girdikten sonra elimi soğuk duvarlarda süre süre eski koridoru dolaşıyordum. Ancak içeride kimse yoktu. Her yere bakmıştım. Müdür odasına dahi, ancak hiç kimseyi bulamadım. Dışarıya çıktım. Uzaktan yetimhaneye baktığımda yetimhanenin tabelasının olmadığını fark ettim. Biraz daha dikkatli bakınca içeride, girişteki duvarda siyah, yanık izi olduğunu fark ettim. Ben gideli neler olmuştu burada? Yoldan geçen herhangi birini durdurup sordum.
"N'oldu bu yetimhaneye, niye kimse yok?"
"Sen bilmiyor musun? İki gün evvel burda büyük bir yangın çıktı. Tüm yetimleri başka başka yetimhanelere dağıttılar. Yaklaşık bir iki yıl sonra da yıkılıp yenisi yapılacakmış. Yangından sonra hiç kimse kalmadı burada." ne? Yetimhane nasıl dağılır? Ben şimdi ne yapacağım, nerede kalacağım? Her şey üst üste gelmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Çok çaresiz bir şekilde tekrar yetimhaneye döndüm. Yatakhanenin yanındaki bir duvarın yanına gidip düşüncelerimle buluştum. Tüm anılarım gözümde canlandı. Her şey çok karışmıştı. Daha yatacak yerim bile yokken babamı nasıl bulacaktım.
Kafamı duvara yasladığımda yanlışlıkla yandaki odanın ışığının açma kapama tuşuna yaslandığımı ve odanın ışığını yaktığımı farkettim. Daha doğrusu orada bir oda dahi olduğunu bilmiyordum. Elimi kapının koluna uzattım ve kapıyı hafifçe araladım. Aralıktan içeri bakmaya çalıştığımda lambadan gelen ışık gözümü aldı. İçerisi uzun zamandır kullanılıyor gibi duruyordu. Halâ tam içilmemiş bir kahve, açık bırakılmış bir televizyon vardı. Ancak dışarıda sorguladığım kadın burada kimsenin kalmadığını söylemişti. Heralde bunlar da üç gün öncesi, yangın zamanından kalmaydı...
Hava kararana kadar odada belki kalan biri vardır diye bekledim. Ancak kimse gelmedi. Zaten kalacak yerim de yoktu. Akşama kadar kimsenin gelmemesinin vermiş olduğu rahatlıkla o odada kalmaya karar verdim. Çantamı odanın bir köşesine fırlattım. Ancak Melisa'nın oyuncağını bu küçük odanın, küçük masasında özenle bir köşeye yerleştirdim. Oyuncakta dikkatimi çeken bir şey vardı. Bu oyuncak bir ayı veya bir bebek değildi. Bu bir eşekti. Winnie The Pooh çizgifilmindeki eşek. İsmi Eeyore olması lazım. Tabi Melisa ona başka bir isim vermediyse...
Oyuncağın üstüne sinmiş kokusu. Öylesine benimsemiş ki onu... Kuyruğuna pembe bir kurdela iliştirmiş. Üstüne mavi bir tulum giydirmiş. Çocuğu gibi bakmış cansız bir varlığa. O derece yalnız hissetmiş... Artık ben de gözüm gibi bakacağım sana Bay Eşek.

Oda çok dağınıktı. Aradığım hiçbir şey bulunmazdı burada. Etrafa saçılmış tişörtlerden yerde basıcak yer kalmamıştı. Çocukluğumda hiç olmadığım bir kıvraklıkla masadan yatağa doğru zıpladım. Yatağın üstündeki eşyaları da yere attıktan sonra cılız yatağa uzandım. Odanın dağınıklığı aksine yatak pek kullanılmamış gibi görünüyordu. Üzerinde çarşaf bile yoktu. Birazcık dikelerek yandaki dolaba yetiştim. Dolabın raflarının birinden temiz kokan çarşaf, yastık ve üstüme örtmek için bir de örtü aldım. Hepsini öylesine serince tekrar yatağa uzandım. Artık dağınıklıktan o kadar da rahatsızlık duymuyordum. Hatta böyle daha rahattım...
Yatağın baş ucunda minik, sevimli bir pencere duruyordu. Artık kardan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Güneş miskin miskin bana gülümsüyordu. Neyseki güneşin bu günlük de olsa bana son gülümseyişiydi. Çünkü kendisi yavaş yavaş bulutların arasına gömülüyor, bir yandan da ayın gökyüzünde belirişini bekliyordu.
Yine düşüncelere dalar, bu gece de uyuyamam sanıyordum. Ancak uykuya direnenedim ve Bay Eşek'le birlikte kabus dolu uykulu saatlere hoşgeldin dedim. Uyku yavaşça gözlerimi kapattı. Tüm geceyi rüyasız bir uyku uyuyarak geçirdim.

Sabah olduğunda yine sinsi güneş uyandırdı beni. Ancak normal olmayan bir şey vardı... Birkaç saniye bekledim. Ardından yanımda birini hissetmemle çığlık atmam bir oldu...

Umut KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin