Büyük bir otobüs kapının dışında beni bekliyordu. Çok eski görünüyordu. Boyaları kalkmıştı. Küçük çantamla birlikte otobüsten içeri girdim. İçerisi çok pis kokuyordu. Kimi yer vermemek için uyur numarası yapıyor, kimiyse asılmak istediği kişilere yer vermeye çalışıyordu. Bense otobüsün en yalnız köşesine kıvrıldım.
Yolculuğum çok uzun sürdü. Bu nedenle kafamı cama yaslayıp bir süre uyudum. Aslında pek uyuyamadım, çünkü yolda giderken kafam hep cama çarpıyordu. Ben de kulaklığımı taktım ve biraz Duman, biraz Leyla The Band dinleyerek İstanbul'a kadar geldim, daha doğrusu gelmişim. Şarkıların yürek burkan tınıları cidden uykumu getiriyor.
Yanımdaki bayanın beni uyandırmasıyla irkildim. Salyamın sağa sola yapışmış olması benim kadar yanımdaki bayanı da rahatsız etmiş olmalı. İstanbul'da olmamın verdiği mutlulukla otobüsün yetimhaneye gittiği yolları izliyordum. Bayan sordu "Yavrum senin adın ne?" Hafif tebessüm ederek "Özgür." Kadın şaşırdı "Özgür erkek ismi değil miydi?" Aslında bu isim bana ait değildi. Kaza olduğunda adımı bilmeyecek kadar küçüktüm. Köydeyken beni hep yetimhanede kapalı tuttular, arada sırada odaya gelip yemek getiren, kirli çamaşırları toplayan bir kadın vardı. Ben ona sürekli yalnızlığımdan ve o odada tıkınıp kalmamdan yakınırdım. O da bana ben olamadım bari ismim olsun diye Özgür adını verdi. Ama artık İstabul'dayım, artık özgürüm, gerçekten de.
Biraz bekletip bayanın sorusunu yanıtladım "Bir anısı var ondan kız mı erkek ismi mi pek de fark etmiyor abla" aslında ona abla mı yoksa teyze mi desem pek karar verememiştim ancak kendini daha genç hissetsin istedim. Bekar gibi duruyordu. Belki de abla diyerek ona bir umut vermiştim. Bana göre insanları umutlandırmaktan güzel şey yok dünyada...
Düşüncelerimi kadının ikinci sorusu böldü. "Kaç yaşındasın kızım sen." reşit olmamın verdiği mutlulukla "18"dedim. Ve en acıtan soruyu yöneltti bana "Anan, baban yok mu kızım senin tek başına geliyon" önce bu soruya cevap vermek istemedim ama kadına ayıp olur diye düşündüm, tam söyleyeceklen lafımı böldü "He sen yetimhaneye gidiyodun di mi, pardon çocuğum." otobüse binerken muavine söylediğimde duymuş olmalıydı. Sadece minik bir tebessüm ederek evet dercesine başımı salladım. Daha fazla soru sormadı ben de dışarıda yağmaya başlayan karı izlemeye koyuldum. Bir süre sonra otobüs yavaşlamıştı. Frenle birlikte herkes öne doğru eğilmek zorunda kaldı. Otobüsün şöförü "Yetimhane!" diye bağırınca biraz kötü oldum aslında. Sonuçta yetim olmak...
Sarılanileceğim bir annem, bir babamın olmaması çok acı veriyor. Dertleşebileceğim, o gün olanları anlatabileceğim bir kardeşimin olmaması...
Kimsem yoktu benim. Bir evini bile bilmediğim büyük babam bir de sadece yaşadığından haberdar olduğum babam vardı. Kim bilir şuan nerde, ne yapıyordu...
Bir hışımla otobüsten aşağı atladım. Karşımda eski püskü bir bina duruyordu. Tabelasında kocaman "İSTANBUL YETİMHANESİ" yazıyordu. Ne yaratıcı (!) bir isim. Birkaç merdiven çıktım, demir ve paslı bir kapı vardı. İstanbul'da olmamın verdiği heyecanla basamakları zıplayarak çıktım.
Elimi kapıya uzattığımda kapının üst kısmındaki camdan içeride duran adamın durmadan saate baktığını görebiliyordum. Aniden gözleri bana çevrildi ve hemen kapıya doğru koştu. Ben daha kapının demir kulpuna dokunamadan kapıyı açtı ve "Hoşgeldiniz." diyerek küçük bir karşılama yaptı. Burası beklentimin aksine iğrenç bir yere benziyordu. Yanımdaki kişinin yetimhane müdürü olduğunu anladığımdan beri ondan nefret etmeye başladım. Çünkü sadece yeni geldiğim için bana iyi davrandığı apaçık ortadaydı. Müdürün peşine takılarak bana tüm yetimhaneyi gezdirdi. Köydekinin aksine çok genişti. Bahçe, yemekhane ve son olarak kalacağım yer, yatakhaneyi gezdik. Etrafımda gördüğüm kimse dost canlısı görünmüyordu. Herkes soğuk tavırlar takınıyordu.
Çevreme şöyle bir göz gezdirdiğimde boş bulduğum bir yatağa eşyalarımı koymak için ilerledim. Yatağın üzerine oturdum. Tam eşyalarımı dizmeye başlayacakken "Hey! Orası benim." diye bağıran bir kız sesi işittim. Hızla yürüyen adımlar duyuyordum. Kafamı kaldırdığımda yanı başımda üç kız duruyordu. Ve ortadaki yanında olmama rağmen bağırarak "Sana orası benim yerim dedim." Dedi. Anlamsızca yüzüme bakan yandaşları beni kınıyorlardı. Nedense bu üçlü yatakhaneye girergirmez herkes buz kesilmişti. Bu kızlardan korkuyor olmalıydılar. Bense bu tip kişilerden nefret ederdim.
İlk günden olay çıkartıp kötü bir izlenim bırakmak istemediğimden sadece kaşlarını çatıp "bağırmana gerek yok, sağır yok karşında." Demekle yetindim. Bir çırpıda eşyalarımı alıp en dipteki boş yatağa fırlattım. Yan ranzadaki kız bana bir şeyler fısıldıyordu. "O kızlardan uzak durmalısın." benden daha çok küçüktü. Onu fazla aldırmadım ancak iyi bir kıza benziyordu. "Sağol ama ben kendi başımın çaresine bakarım." dediğimde tebessümüylr birlikte gamzesi de ortaya çıkmıştı. Çok sevimli duruyordu.
Akşam olana kadar yatakta kaldım. Yemek dahi yememiştim. Sadece yatağın içine kıvrılıp üst ranzanın alt kısmına bakıyordum. Düşünecek çok şey vardı. Artık özgürdüm ben. Reşittim. İstersem kendi paramı kazanabilecektim. Gece geç saatlerde dışarıda kalabilecektim. Kimsenin söylediğini yapmam gerekmiyordu. Tam özgürlük planlarımı yaptığım sırada gözüm yine şu yandaki kıza ilişti. Durmadan hayranlıkla beni izliyordu. Ona "İyi geceler minik prenses." Dedim. İçinden kıkır kıkır güldü. "Sana da iyi geceler ama haberin olsun bu yetimhaneye gelerek büyük bi hata yaptın. Burası pek de iyi bir yer değil. Hayatını bırada harcamamalısın." Diyince biraz şaşırdım doğrusu. Bu minik kız böyle şeyleri nereden biliyordu. Ama benim hayatım kararmayacaktı aksine daha yeni başlıyordu. Kimse benim özgürlüğümü engelleyemez.
Arkamı döndüm. Uyumaya çalıştım. Yarın sabah herkes rengini belli edecekti. Kimsenin benim hayatıma burnunu sokmasına izin vermeyeceğim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Kadın
RomanceBu hikaye hayatında sevdiği tüm insanları kaybetmiş, umudunu yitirmiş, astımlı genç bir kızın hikayesi. Hayata tutunmak için elinden geleni yapar, hayat da ona yol gösterir ancak kız bu fırsatı tam olarak değerlendiremeyebilir. İlk defa sevmeyi öğre...