5- Özgürlüğün Sonu

172 9 0
                                    

Gece boyunca bir sağa bir sola dönüp durdum. Uyuyamamamın yanında düşüncelerimi bile duyamıyordum. En azından Melisa'nın uykusunda konuştuğunu öğrenmiş oldum. Bütün gece "Babanı bul, babanı... bul..." Diye mırıldandı. Kızcağızın rüyalarına girmiş olmalıyım.
Güneşin doğmasıyla hava aydınlanmaya başlamıştı. Ama bu gün normalden soğuk bir gündü. Üşümüyordum. İçim titriyordu. Aslında kimse üşümüyordu. Çünkü herkes üstündeki yorganları açmış, terlemiş görünüyorlardı. Ama Melisa... O yorgana sıkı sıkı sarılmış adeta donuyordu. Kendi yorganımı da onun üzerine örttüm. Birden gözlerini açtı. Sesi kısılmış bir şekilde " Günaydın." dedi. Her zamankinden farklı görünüyordu. " Sana da günaydın." dedim. Beti benzi atmış bir şekilde pencereden yağan karı izliyordu. N'olmuştu bu gün ona? Ona hiçbir şey söylemesem bile gülen kız, bu gün hayattan bezmiş gibi yatıyordu.
"İyi misin Melisa?"
"Bilmiyorum. Pek iyi hissetmiyorum."sadece yanağındaki izle bu kadar hasta olamazdı. Mutlaka başka bir şeyi vardı...
Kahvaltı saatine kadar yanında bekledim. Acıkmış olacağını düşünüp sordum,
"Acıktın mı, yemek getireyim mi?"
"Canım istemiyo, sağol." Melisa için çok endişeleniyordum. Tüm neşesini kaybetmişti. Birkaç soru sordum. Cevap vermemesi üzerine uyuduğunu anladım. Saat geç oluyordu. Birazdan müdür yetimhaneye gelecekti. Hafiften acıkmaya da başlamıştım.
Melisa'yı elimle biraz dürttüm. Uyanmadı. Biraz daha sarsınca kendine gelir gibi oldu.
"Hadi uyan sana yemek getireceğim."
"Tamam."
"Bekle beni yemek alıp hemen geliyorum."
Tamam dercesine başını salladı. Hızlı adımlarla yemekhanenin yolunu tuttum. Büyük bir tepsinin üstüne bulabildiğim yemek, meyve ve tatlıları doldurdum. Müdür gelmeden işlerimi halledip çantamı toplamalıydım. Elimde tepsiyle olabildiğimce hızlı bir şekilde yatakhaneye gittim. Ama gördüklerim karşısında güçsüz kalıp elimdeki tepsiyi yere düşürdüm. Melisa bembeyazdı, gözleri kapalı yatağında hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Hemen yanına koştum. Ona dokunmaya korkuyordum. Nefes alıyordu, hissedebiliyordum. Bileğini tuttum nabzı da vardı. Peki niye böyleydi?
"Melisa, iyi misin? Konuş benimle!" Sesi çıkmıyordu.
"Melisa?" Omuzlarından tutup onu sarsmaya başladım. Hala konuşmuyordu. Yüzüne minik tokatlar attım ama hiçbir şey yapmıyordu. Birden gözlerim doldu. Nefesi sıklaştı. Gözlerini açtı ve birden bana baktı,
"Babanı bulacak mısın?" Gözümden bir damla yaş süzüldü.
"Bulacağım... Senin için bulacağım..."
Artık nefes alıp verişini hissedemiyordum. Elimle nabzını yokladım. Ancak artık nabız sesi de gelmiyordu. Bana bakarken ölmüştü. Elimle gözlerini kapadım. Görevliler kolumdan tutup beni yataktan uzaklaştırdılar. Göz yaşlarım Melisa'nın cansız bedenine dökülmüştü...
Görevlilerin bana verdiği ikinci sakinleştiriciyi de içmedim. Onlara resmen hesap soruyordum
"Neden Melisa öldü? Bilmediğim bir hastalığı falan mı vardı?"
Görevlilerden hiç beklemediğim cevaplar aldım.
"Aslında evet, vardı. Melisa buraya çok küçük yaşta geldi. Daha bebekken... Halâ daha çocuk olduğundan ona kanser olduğunu söyleyemedik..."
"Kanser mi? Peki Melisa'nın kanser olduğundan başkalarının haberi var mıydı?" Ağlamamı durduramıyordum.
"Başkalarına söylemedik, hele hele yetim çocuklara. Çünkü bir şekilde ağızlarından kaçırabilirlerdi."
"Tamam daha fazla açıklamaya gerek yok. Birazdan müdür de gelir zaten. Benden de kurtulursunuz..." Başka tek bir kelime etmeden yatağıma doğru ilerledim. Ağlaya ağlaya tek tük eşyalarımı bir çantaya doldurdum. Çantaya bir de Melisa'nın her gece onula uyuduğu oyuncağını koydum. Bahçeye doğru koşarken bir yandan da gözümden damlayan son gözyaşını sildim. Bahçe kapısının dışına çıktım ve müdürün gelmesini bekledim. Yaklaşık 15 dakika sonra müdürün uzaktan geldiğini gördüm. Konuşmalarım için kendimi hazırladım ama aklıma söyleyecek tek bir söz gelmiyordu. Müdür kapıya doğru ilerlediğinde,
"Ne yapıyorsun burada?" diye sordu. Derin derin nefesler alıp verdikten sonra ağzıma gelen, aklımdan geçen her şeyi söyledim.
"Ben, bu yetimhanenin düzenini bozan aptal bir kıza hak ettiği dersi verdim. Kısa bir süreliğine de olsa hayatta en çok sevdiğim kişiyi kaybettim. Şimdi buradan babamı bulmaya gidiyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim..." Müdür bir anda neye uğradığını şaşırdı. Bana tek kelime etmesine müsade etmeden koşarak yetimhaneden uzaklaştım.
Neden hep böyle oluyordu? Neden hep önemsediklerimi kaybediyordum? Ne zaman gerçek anlamıyla birini sevdiysem sonunda hep böyle oluyordu. Kendime bir söz vermeliydim. Bir daha ASLA KİMSEYİ SEVMEYECEĞİM. Sevemezdim. Sevmemeliydim...

Yarım saat kadar bekledikten sonra ilk bulunduğum, küçüklüğümün geçtiği köye gitmek üzere bir otobüse bindim. Kazanın olduğu yerleri araştıracak, ihtiyaçlarımı, kalacak yerimi eski, yetimhane bile sayılamayacak kadar küçük o yerden sağlayacaktım. Aslında orayı pek sevmiyordum. Çünkü bütün travmalarım, yalnızlıklarım, ailemi kaybettikten sonraki hayatım o küçük yerde geçti. Oraya gidince yine hayatımı gözden geçireceğim. Yine ailemi düşüneceğim. Aklıma ne pişmanlıklarım ne yalnızlıklarım gelecekti kim bilir...

İlk defa yalnızlığı orada öğrenmiştim. Hayatı tüm açıklığıyla ilk kez orada tanımıştım. Aklıma gelen tüm düşünceleri ancak kağıda dökerek atabilmiştim aklımdan. Ne şiirler yazmıştım, ne besteler yapmıştım... Hepsi o küçük odada kaldı. Acaba oraya gidince hala kağıtlarım, hayal kırıklarım orada mıdır? En olmadı yenilerini yazarım. Sonuçta yine hayatımdan bir kişi eksildi. Yaşı küçük olmasına rağmen kalbi koskocaman bir kız... Ben ondan daha çocuktum. Onda kendinden büyük bir olgunluk vardı. Kim bilir neler yaşamıştı, ne zor günler atlatmıştı... Yine gözlerim dolmadan başka şeylere odaklanmalıydım. En iyisi kendi hayatıma geri dönmek. Eski hayatıma... Tüm çaresizliğimin geçtiği o köye...

O köyden İstanbul'a gelişimle şu anki otobüs yolculuğum arasında çok fazla fark vardı. O zaman mutluydum. Umutluydum. İşte o zaman Umut Kadın'dım. Halâ Umut Kadın'mıydım, halâ umutlu muydum, umudum kalmış mıydı, bilemem... Ama bir şekilde babamı bulacaktım. Yalnızdım, yalnız olacaktım. Asla kimsem olmayacaktı.
Bu kez kulaklığımı takmadım. Müzik insanın ruhunu iyileştirir çünkü. İyileşmemeliydim. Daha çok kırılacaktım. Acıya alışmalıydım. Otobüs yolu yarıladı. Yağan kar azaldı ve hatta neredeyse durdu. Yol boyunca kendime verdiğim sözü anımsadım...

Umarım kimseyi sevmem... Umarım aşık olmam...

Umut KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin