1- Umudun Başlangıcı

252 14 0
                                    

Hava kararıyordu. Yoğun kar umudunu yitirmiş kızın yalnızlığını bastırıyordu biraz da olsa. Ailesinden geriye hiçbir şey kalmaması onun umudunu daha da zedeliyordu. Yatağından camı seyrediyordu. Kar tanelerinin birbirleriyle olan uyumu her defasında onu etkilemeyi başarıyordu. Kendine benzetiyordu kar tanelerini. Dışarıdan bir bütün gibi görünseler de aşağı inerken asla birbirlerine çarpmıyorlardı. Birbirlerine bulaşmadan hayatlarına devam ediyorlardı. O da kendine ilke olarak kar tanelerini seçti. Onlardan ilham alıyordu. O da insanlarla iç içeydi. Sorsan asla yalnız değildi. Ancak kimse onun gerçekte kim olduğunu bilmiyordu. Saklıyordu kendini başkalarından. Bu yüzden karlara özendi hep. Ne zaman kar yağsa gözünün camdan alamazdı. Onlara bakıp kendini görürdü. Çünkü biliyordu ki o kar taneleri de kendi gibi yalnızdı. Belki özgürdüler, evet. Ancak hepsinin gideceği yer belliydi. Hepsi. bir yerlere düşüyor, yavaş yavaş erimeye başlıyorlardı.
Her kar yağdığında hayatı bir daha gözlerinin önünde beliriyordu. Yoğun kar sıklığını azalttığı sırada kız yatağından kalktı, hayatından bezmişcesine iki katlı küçücük yetimhanenin mutfağına doğru ilerledi. Acıkmıştı ancak yiyecek kadar hali kalmamaıştı. Sürekli hayatın onu yorduğundan bahsediyordu kendi kendine. Hayattan bunalmıştı belki de...
Kendine bir kahve yaptı. Bardağını alıp masaya doğru ilerledi daha sonra kendi geçmişini gözden geçirdi belki onu hayata döndürecek bir şeyler bulur umuduyla...

Neden hep böyle olmak zorunda, neden hep birilerini kaybediyorum. Sanki hayat yalnızca benim için kurulmuş bir oyun... Diye iç geçiriyordum. Hayata tutunmam için ufacık bir umudum bile kalmamıştı. Çünkü daha küçük yaşta ailemi kaybetmiştim. Aslında babamın yaşadığından haberdarım ancak neye yarar ki yerini bilmedikten sonra...
Büyük babamın evinden kendi evimize geliyorduk. Arabada şarkılar söyleyip eğleniyorduk. Annem kardeşime hamileydi. Babam radyoyu açmak için eğildiğinde virajı fark edemedi ve doğruca uçurumdan yuvarlandık. Onlar hakkında hiçbir fikrim yok çünkü ben yere çarpmamıza yakın bir mesafede arabanın ön camından dışarıya fırladım, zaten en son hatırladığım şey de buydu.
Sonra gözümü küçük bir köyün küçük bir hastane odasında açtım. Duvarlar çok soğuktu. Üstüme üstüme geliyorlardı. Üşüdüğümü iliklerime kadar hissedebiliyordum. Nerde olduğumu da bilmiyordum. İçeri giren doktordan her şeyi öğrendim. Kazada arabadan sadece benim ve bir adamın çıktığını söylediğinde yıkılmıştım, bir an babamın yaşadığını duyunca sevinmek istedim ancak ya annemle doğacak kardeşim...? Üstelik babam neden beni aramaya gelmedi ki? Bense kazaya en yakın köydeydim. Beni aramaya gelmemiş olması çok üzücüydü.
Beni o hastanede yaklaşık bir hafta beklettikten sonra yine o köyde bir yetimhaneye yerleştirdiler. Ve işte artık hayat hikayemi de öğrenmiş oldunuz. Hayal kırıklarıyla dolu bir dünya sadece...
Buraya geleli kaç yıl oldu saymadım. Anılarımın üzerinden kaç sene geçtiğini merak etmedim doğrusu. Ancak burada kalmak istemiyorum. Duvarları dökülen soğuk yalnız bir oda. Burada kalsanız akli dengeniz bozulur. Herkes kendi derdinde. Onların da aileleri kazaya kurban gidenler. Bu koskoca yetimhanede ismini bildiğim tek bir kişi bile yok. Yıllardır burada ot gibi yaşıyorum. Yaşamak neye yarıyordu ki? Ölsem ne değişecekti? Herkes ölümle boğuşuyordu bir yandan. Ne yani ölünce hepsi geçecek miydi? Ya zihnim buna izin vermezse, ya duygularım gerçekleri öngörürse? Yıllardır bu soruların cevabını arıyordum. Fazla düşününcelere dalıp gittiğimde delirdiğimi düşünmeye başlıyorum.
Ayağa kalktım banyoya doğru ilerledim. Aynanın önüne geçtim. Kendimi süzdüm. Elim makasa uzandı bir anda. Saçlarıma bakıyordum. Çok yıprandıklarını hissettim aynı benim gibi. Aldım makası ,saçlarımı kesmeye karar verdim. Niye varlardı ki zaten? Hiçbir işe yaramıyorlardı.
Tam saçlarımı kesecekken içeri müdürün gelmesiyle makası elimden yere düşürdüm, çok telaşlı görünüyordu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Diye bağırdı. Bense onu takmıyordum. İyice bağırmaya başladı "Bu ne rezalet bir de intahara mı kalkışıyorsun? İyi ki bu son günün!" Ne, nediyordu bu? Son gün de ne demek, peki ya ben ne yapacağım? O gıcık müdüre bu çaresizliğimi hiç belli etmeden gayet sakin bir sesle sordum. "Son gün derken? Üstelik ben intahar falan etmiyordum sadece saçlarımı kısaltacaktım." Şaşkınlığımı gizlemek için elimden geleni yapıyordum. "O zaman müjdem olsun, seni İstanbul'a gönderiyoruz. Oradaki yetimhanemizde kalacaksın."
Aman Allah'ım, sonunda! Yıllardır beni İstanbul'a göndermelerini bekliyordum. İçimden attığım mutluluk çığlıklarını belli etmeden soğuk kanlılığımı koruyarak "Peki, teşekkürler..." Dedim. Ama beni ancak reşit olduğumda tayin ettireceklerini söylemişlerdi. Demek bu gün doğum günüm. Hemen ufak bi çantaya hırkamı, tişörtlerimi doldurdum, kimseye hoşçakal demeden yola koyuldum. Belki de bu yolculuk yeni bir umudun başlangıcıdır...

Umut KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin