4- Umut Kadın'ın Doğuşu

192 11 0
                                    

Şimdi başkalarıyla uğraşma vakti değildi. Şimdi hayatımla ilgilenme vaktiydi. Kim ne derse desin onların görüşlerini umursamayacak, yalnızca istediğim hedefe ulaşacaktım. Ancak bi sorun vardı. Benim şuanlık bi hedefim yoktu ki...
Hayatla o kadar yoğunlaşmıştım ki kendime koyacak bi hedef bile bulamıyordum. Hissettiklerimin peşinden gitmek istiyordum ama aslına bakarsanız pek bi şey hissetmiyordum da. Peki tek hissizleşen kişi ben miydim? Herkes içinde muhteşem duygular mı barındırıyordu? Tam olarak öyle olduğunu sanmıyorum. Kimse kimsenin gerçek duygularını bilemezdi. Örneğin şu an karşımda oturup kahvaltısını yapmaya çalışan minik Melisa gibi... Acaba şuan neler hissediyordu? Aklını okuyabilir miydim?
Pek mutlu görünmüyordu ama mutsuz da değildi. O daha çocuktu, tam olarak hisleri bilebilir miydi...? Tam gözlerine gözlerimi diktiğim sırada birden yüzünü kaldırdı,
"Bir şey mi söyleyeceksin Özgür Abla?" ne kadar güzel bir cümle... Bana Özgür Abla dedi. Onu daha tanımasam da beni belki de gerçekten ablası gibi görmüştü. Ben de onu kardeşim... Ama bi kardeşimin olması nasıl bir duygu bilemiyorum. Düşüncelerimde kaybolduğum sırada tekrarladı,
"Özgür Abla? Bir şey mi diyecektin?"
"Hı, yok şey ben öylesine bakıyordum."
"Niye yemiyorsun."
"İştahım yok sağol." Benimle sürekli iletişime geçmek istiyordu. Bu çok hoştu. Birileri tarafından önemsenmek... Bir süre birbirimize baktık. Saçlarını iki yandan toplamıştı. Minik bir burun, minik gözler, minik bir ağız...
"Abla, sen neden burdasın? Yani büyüksün ve bana babanın yaşadığını söylemiştin. Niye onu aramaya gitmiyorsun?" Diyecek pek lafım yoktu. Sebebini tam olarak ben de bilmiyordum çünkü...
"Niye aramaya gidiyim ki? O, ben köyde bi hastanede yatarken beni aramaya gelmemişti ben niye onu arayım?" Bencil düşüncelerim beni bile rahatsız ediyordu.
"İllâ ki bir sebebi vardır. O seni aramadı diye sen de onu aramamazlık yapma. Bak benim arayacak bi ailem bile yok. Senin hayatta olduğunu bildiğin bir baban var ve bunu iyi değerlendirmelisin..." Bu kız yaşından büyüktü. İçi yaşlıydı resmen. Benden olgundu hisleri. Aklıma gelmemişti aramak ya da gelmişti de kendime yediremedim beni umursamayan birini bulmayı...

Yemekhaneye insan kitleleri hücum etmeye başlayınca yalnız kalmak için yatakhaneye yöneldim. Benim kalktığımı görünce Melisa da ayaklandı. Birlikte yatakhaneye girdik. Yatağıma kıvrıldık. Çantamdan, ailemden geri kalan tek şey olan bir fotoğraf çıkarttım. Resim siyah beyazdı. Çok yıpranmış, bir köşesi de yırtılmıştı. Resimde ben, annem ve babam vardı. Çok mutlu gözüküyorlardı. Resme uzun uzun bakarken bir sessizlik oluştu. Melisa bu sessizliği daha fazla sürdüremedi,
"Babanı bulacak mısın?"
"Bilmiyorum." Birden yüzü asıldı. Bu cevabı beklemiyordu.
"O resimdekiler annenle baban mı."
"Evet." Minik kız yerinde duramıyor adeta zıplıyordu. Hafif öne doğru eğiliyor, sonra sağa sola sallanoyordu.
"İyi misin?"
"Şey, aslında tuvalete gitmeliyim." Buna bana niye söylemiyordu ki?
"Tamam bekleme daha hadi koş!" Kendini sıka sıka tuvalete doğru koşuyordu. İşte yine yalnız kalmıştım kendimle. Kar azalmaya başladı düşüncelerimle birlikte. Eskisi kadar yoğun düşünemiyordum. Oyalanacak çok şey var burada. Belki minik bir dost, belki acımasız düşmanlar, belki yalnızlığımın sonu...
Karlar hep yere düşüp eriyordu ama neden yere düşmeden dans eder gibi sallanıyorlardı? Belki de ölmeden önce hayatın tadını çıkartmak istediklerindendir. Madem onları örenk alıyorum, o zaman ben de hayatımı dolu dolu yaşayacağım. Babamı bulmaya gider miyim emin değilim ama hiç bir şeyi yapmaktan çekinmeyeceğim.

Düşünmemi engelleyen bir şey vardı. Bir ses, bir çığlık. Melisa'nın sesi! Hemen yataktan kalktım. Elimdeki fotoğrafım çantamın içine fırlatarak sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Melisa'nın çığlığı kesildi. Onu bulmalıydım. Ancak tuvaletin nerede olduğunu tam bilemiyordum. Boş boş koridorları dolandım. Sonra Melisa'nın ağlama sesi geldi. Sesin geldiği yöne ilerledikçe daha da yaklaşıyordum. Sonunda! Kızlar tuvaleti karşımdaydı. Hemen içeriye daldım. İçerde kimse yoktu. Tuvaletleri tek tek dolaşıyordum ki biri kilitliydi. Melisa'nın söylediklerini duyabiliyordum.
"Yemin ederim tek param bu. Vallaha başka param yok. İsterseniz arayın üzerimi..."
Ne yapıyorlardı kıza? Önce kapıyı tık tıkladım. Bir ses "dolu" dedi. Bu ses... Gizem'in sesiydi. Melisa da içerideydi. Kapıyı yumruklamaya başladım. Melisa büyük bir çığlık daha atınca dayanamadım. Kapıyı tekmleyip açmayı başardım. Ancak gördüklerime inanamadım. Gizem'in bir elinde yirmi lira, bir elinde bıçak ve Melisa'nın yanağında bir çizik. O kızı oracıkta öldürmek istedim ama arada Melisa vardı. "Özgür Abla! Benden zorla para alıyordu. Bak yanağıma ne yaptı?" Diye ağlayarak yüzündeki bıçak izini gösterdi. Melisa korkup kucağıma atladığından Gizem'e hesap soramıyordum. Minik kızın ağlaması kesildiğinde onu kucağımdan indirdim ama Gizem çoktan gitmişti bile. Melisa'nın yüzünü yıkadım. Peçeteyi bıçak izine bastırdım ve elini ordan hiç çekmemesini istedim. Hava alması için onu bahçeye gönderdim. Çünkü benim görülecek ciddi bir hesabım vardı.

Her yerde tırım tırım Gizem ve şu aptal yandaşlarını aradım. İlk olarak yatakhaneye baktım. Kendi yatağında yoktu. Ama benim yatağımın önünde parçalanmış kağıtlar vardı. Hızlı adımlarla yatağıma doğru ilerledim. Yerdeki kağıtları avucuma aldım. Birazını birleştirince benim anne babamla olan resmimin olduğunu anladım. Anne ve babamdan geriye kalan tek şey artık bir hiçti. Babam yine yaşıyordu ama annemden geriye artık hiçbir şey kalmamıştı. Zamanla yüzünü unutcaktım. Hatırlamak için bakacağım bir resmi dahi olmayacaktı. Bu vakitten sonra Gizem benden kurtulamayacaktı. Sonrasını düşünen kahraman olamazdı. Amacım kahraman olmak değildi zaten ama o kızı doğmamış olmayı dileyecek hale getirmek istiyordum. Belki buradan kovulacaktım. Kalacak yerim de kalmayacktı ama o kız bunu hak ediyordu. Tüm yetimhanede Gizem'i aradım. Bilmediğim koridor ve odalara dahi baktım. Ama yoktu. Ona yapacaklarımın o da farkındaydı. Sonra aklıma Melisa geldi. Ya şuan onun yanındaysa. Hemen bahçeye koştum. Şükürler olsun ki Melisa bir bankta tek başına oturuyordu, ben de arka bahçeye doğru ilerledim. İşte Gizem oradaydı...

Bazen insanlara gerekli olan 7 saniyelik deli cesaretidir ve bu cesaret bende fazlasıyla vardı. Kendimi hiç bu kadar çağresiz hissetmemiştim ancak söz konusu olan ailem ve bir de şu minik kızın canıysa kimseyi tanımam. Bir saniyeliğime gözlerimi kapattım. Olacakları düşünmeden Gizemin üstüne doğru koşmaya başladım. Bu güç nereden geldi bilmiyorum ama kıza kafa atmamla birlikte yere yığıldı. Kızı ölümüne dövmeye başladım. Gözlerimi kapayarak kızın yüzüne yumruk atmaya başladım. Hemen görevliler geldi ve beni Gizem'in üstünden sürekleyerek almaya çalıştılar. Son ana dek ona vurdum. Beni oradan hızlıca uzaklaştırdılar. Uzaktan Gizem'e bakıyordum da hala ayağa kalkamadı. O kadar sert mi vurmuştum. Gerçi o kadar da pişman sayılmazdım. Sırf beş kuruş daha fazla para toplayabilmek için minicik bir kızın yanağını kesen kim bilir bana ne yapardı. Ama belli bu gün yarın kovulacaktım buradan. Daha özgürlüğümü yaşayamadan...
Görevliler beni müdürün odasına çıkarttılar ama orada müdür yoktu. Sadece hademeler... Bana iyi mi kötü pek anlayamadığım bir haber verdiler. Müdür bu gün yokmuş. Bir okulu ziyarete gitmiş. Anlaşılan yarın kovulacağım. Ama ben kovulmak istemiyorum. Kendi isteğimle ayrılmış gibi yapsam daha iyi olur. Görevliler bana sakinleştirici hapı verdiler. Tabiki de içmedim. Yatakhaneye gittim. Akşam oldu ama hala Gizem ortalıklarda yok. Hangi yüzle gelicekti ki zaten.
Bu gün son günüm belli oldu. Yarın akşama doğru müdürün gelmesiyle buradan ayrılacağım. Kar yine rüzgarla birlikte çoğalıyor. Cama vurarak garip bir ses çıkartıyor. Artık karlara inanmıyorum. Son günlerini nasıl böyle mutlu geçirirler? Ben son günümde uyuyamam bile... Yine düşüncelere boğulacağım anlaşılan. Melisa Hala yan ranzadan beni izliyor ama bu kez o canlılığı yok. Çok solgun. Korkmuş olmalı.
"İyi misin minik hanım?"
"Çok başım ağrıyor."
"Yarına geçer merak etme." Yanağındaki iz hiç geçmeyecek gibi duruyordu ancak bunu ona söyleyemezdim. O da benim gibi hayata olan inancını küçük yaşta yitirmemeli.
"Özgür Abla."
"Efendim Şeker Kız."
"Babanı bulacak mısın?" Bu kız benden çok önemsiyordu babamı.
"Bilmiyorum."
"Her sorduğumda bu cevabı mı vereceksin?"
"Sanıyorum ki öyle."
"Bence öyle değil abla, sen buradaki en umutlu kızsın. Umudunu yitirmezsen istediğini elde edebilirsin." Bu bir hedef olabilir miyidi, yani babamı bulmak? Sanmam... Onu bulunca elime ne geçecekti ki...
"Sen çok güçlü bir kızsın. Ay pardon kadın. Reşit olduğunu unuttum da." Ben artık kadın mıyıdım? Hiç öyle hissetmiyordum. Hele hele bu gün olanlardan sonra...
"Bence sen Umut Kadın'sın." Bu lakap hoşuma gitti. Bu gün son günüm de olsa yılmayacaktım. Yarın neler olacağını tam olarak bilmiyorum ama hiçbir şeyden vazgeçmeyeceğim...

Uyuyamayacağımı zaten biliyordum ama en azından artık gece boyunca düşüneceğim bir konu vardı. Kendim. Umut Kadın...

Umut KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin