Cem Adrian- Tek Kişilik Aşk
Yol boyunca radyodan Cem Adrian şarkıları dinledik. Sanırım bu yüzden ruh halim hüzünlü bir hal aldı. Ancak bu halim pek uzun sürmedi. Çünkü Umut beni, ilk gördüğümde otel sandığım bir yetimhaneye getirmişti. Burası hayallerimden bile çok öteydi. Ama bana göre fazla gösterişliydi. İnsanlarına pek çabuk alışacağımı sanmıyorum.
Arabada giderken camdan dışarı sarkıttığım ayaklarımı topladım. Hava soğuk görünüyordu. Hırkamın yarısını giydim ama diğer kolumu geçiremeden çantamı da alıp büyük bi hışımla arabadan aşağıya indim. Yeşilliklerle dolu, çiçekleriyle cenneti ayağımıza getirmiş, koskocaman bir bahçenin ardından girişe ulaştık. Girişte otuzlu yaşlarda bir adam bizim sınavı kazandığımıza dair kağıtları istedi. Gerçi bu bilgilere bilgisayardan da ulaşabileceğini düşünüyorum ama yine de çantamdan kağıtları çıkartıp adama uzattım. Adamdan kalacağım odanın anahtarını aldığımda eskiden olduğu gibi tüm kızlarla tek bir yatakhanede kalmayacağımı anladım. Oda numaram 79'du. Ben odamı bulmaya giderken Umut girişteki adamla konuşuyordu. Sanırım kendisini de içeri aldırmak için.... Zaten yanına giriş kağıtlarını aldğını da görmemiştim.
Aslında pek duygularımı dışa vurmayı sevmem ama bu kez heyecanımı saklayamıyordum. Sanırım hayatımda ilk kez bu kadar lüks bir yerde kalacaktım. Buranın asansörü bile var. Ya burası fazla iyi ya da benim geldiğim yerler berbattı. Asansör beklerken yanımda iki kişi vardı. Birbirleriyle konuluyorlardı. Asansör geldiğinde ikisinden biri ayrıldı. Kalanla birlikte asansöre bindik. Önce koca bir sessizlik oldu. Biraz bekledikten sonra yanımdakine 79. Odanın hangi katta olabileceğini sordum. O da "Aa ben de 72. Odadayım. Aynı kattayız. 8. Kat. " dedi. Tamam der gibi başımı salladım ve kapı açıldı. Açılır açılmaz önümüze iki yol ayrıldı. "Gel, bu taraftan. " diyince onunla beraber sola döndüm. "Bak işte burası" diyip 79. Odayı gösterdi. "Teşekkür ederim." , "Ne demek..." Anahtarı kapının deliğine sokmaya zorlanıyordum. Pek kapı açmış değilimdir de. Anahtarla kilidin içinde bir sağ bir sol yapıyordum. Bu sırada arkasını dönüp uzaklaştığını sandığım çocuk, "Ha, bu arada ben Deniz" dedi. Kapıyı sonunda açmıştım. "Ben de Özgür, memnun oldum.", "Ben de, akşam sekizde yemek var belki görüşürüz.", "Belki..." Diyip kapıyı yüzüne kapattım. Kapının arkasına yaslandım. Sanırım yorgunum. Yaslandığım yerden yavaş yavaş aşağıya doğru kayıyordum. Çantamı, küçücük odadaki tek kişilik yatağa fırlattım. Burada yalnızca bir yatak, bir banyo ve bir televizyon vardı. Odayı keşfe çıktığımda aslında o kadar da küçük olmadığını fark ettim. Tepeden yerlere kadar uzanan perdenin ardında minik bir de balkon vardı. Oraya anca iki kişi sığardı. Ama balkonun çekirdek çitleme havası yerine romantik bir havası vardı. Anlaşılan burayı pek kullanmayacağım.Telefonumdan saate bakınca 8'e çeyrek olduğunu fark ettim. Farkında olmadan odanın içinde bile zaman geçirmiştim. Hızlıca dışarı çıktım. Asansörle aşağı indim. Aşağıda sonunda Umut'u bulabildim. Yanıma gelip "Ee n'aptın?" Dedi. Hiçbi şey der gibi omuzlarımı silktim. "Tamam hadi gel yemekte seni biriyle tanıştırıcam." Dediğinde beni hoşlandığı kızla falan tanıştıracağını sanıyordum. Ama gittiğimiz masada Deniz'ten başka kimse oturmuyordu. "Bak tanıştırıyım bu Deniz. En yakın dostum. Bu da Özg..." Derken Deniz atladı"Biz zaten tanışıyoruz." -neden bilmem ama-Umut'un yüzünden gülümsemesi düştü, "Nerden?" Diye sordu. Ben de "Asansörde tanıştık." Diyince Umut'un neşesi yerine geldi. "Hee ben de uzun süredir falan öhm hm... Neyse ben yemekleri almaya gidiyim." Diyip yanımızdan kaçtı. Kıskandı diyeceğim ama başkasını seviyor, kafam karışık.
Masada Denizle başbaşa kaldık. Ben masadaki peçeteyi elimle lime lime ederken o da bana Umutla nasıl tanıştığımızı sordu. Ben de ona son bikaç günkü mecaralarımı anlatmak zorunda kaldım. Ben susmayı tercih ediyordum ama o inadıma konuşuyordu sanki.
"Ee..Sen kaç yaşındasın?" Bana soru sormasını istemesem de cevabını sevdiğim için bu soru hoşuma gidiyordu.
"18"
"Ben 22, Umut da 23. " birden bire gülmeye başladı.Sonra fark ettim ki sanırım sıkıldığımdan olsa gerek, elimdeki peçete parçalarını su dolu bardağa koyup farkında olmadan o suyu içmişim. Bu sırada Umut da elinde şahane bir tepsiyle yanımıza geldi. Bir yemekte ilk kez bu kadar çeşit görüyordum. Ama pek de iştahlı sayılmazdım. Bikaç bi şey atıştırdıktan sonra bahçeye çıkmak için izin istedim. Hava baya kararmıştı. Aynı oranla soğuktu da. Odaya çıkıp çantamdan hırkamı alacaktım ama odanın her yerine baksam da hırkamı bulamamıştım. Kesin yarım giydiğim için bahçenin bir yerlerinde düşürmüşümdür. Bahçeye indim. Bir süre hırkamı aradım ama bulamadım. Zaten karanlıkta pek gözükmüyordu da...
Dolun şeklindeki ayı tamamen görebilen bir banka oturdum. Rüzgar başlarda tatlı tatlı yüzüme vuruyordu ancak bir süre sonra hızlanmaya başladı ve soğuk olduğundan içeri girmeye karar verdim. Tam ayaklanacaktım ki arkamdan sesler duydum, kafamı arkaya doğru çevirdiğimde kimse yoktu. Sonra önümü bir döndüm ki Deniz yanımda oturuyor. Korkudan elimi direk kalbime götürmüştüm. "Korkuttum mu?" Dediğinde elim hala kalbimin üstünde duruyordu. "Bakıyım." Diyip boynunu bana yaklaştırdı ve kulağını kalbime yasladı. "Baya baya korkmuşsun. Üzügünüm bu kadar korkacağını tahmin etmemiştim. ","Yok yok sorun yok." Diyerek bankın üstünde birazcık ondan uzaklaştım. Ellerim bedenimin yan kısımlarında bankın üzerinde duruyordu. Deniz ellerini ellerimin yanına kadar getirdi. Serçe parmağıyla elimi yokladığında"Üşüdün mü?" Dedi. Önce onun yüzüne baktım. Daha sonra bacaklarıma doğru baktım. Kollarımı baktan çekince ellerimi tuttu. "Üşümüşsün." Dedi. Normalde bu esnada hırkasını vermesi gerekirdi ama üstünde hırka değil aksine ince ama uzun kollu bir tişört vardı. Bu durumda içeri geçelim demesini beklerken tişörtünü çıkartıp bana uzattı. "Hayır, alamam." Dedim. "Al, ben üşümem merak etme." Sanki çok merak ediyodum üşüyüp üşümeyeceğini. Ama kırmamak için aldım. Üstüme geçirdim. Bana aşırı bol geldi. Kolları uzun, boyu da öyle. Zorlasam mini bir elbise bile çıkarılır bundan.
Ben onun tişörtünü giydiğim halde üşüyordum o üstü çıplak üşümem diyor, neyin artistliğiydi anlamadım ama kasılmasından onun da üşüdüğü belliydi. "Ben içeri geçicem." Dedim. "Tamam ben de geliyorum." Diyip ayaklandı. Beraber içeri girdik asansörün oraya kadar beraber geldik. Sonra onu ilk gördüğüm zaman yanında olan arkadaşı çağırdı. Hemen gitmek zorunda kaldı. Asansörü beklerken yanıma koşa koşa Umut geldi. Nefes nefese kalsa da konuşmaya çabalıyordu. "Özgür... Bekle..Şey, bu senin hırkan sanırım. Yemekten önce bahçede bulmuştum..." madem yemekten önce buldun niye o zaman vermedin. Ben de boş yere Denizle böyle saçma sapan diyaloglara girmezdim...
Yoksa bunlar beraber mi planladılar bunu. Belki de Umut bana Deniz'i ayarl... Neyse.... "He, evet benim. Teşekkürler." ,"Rica ederim. Şey sen hangi kattasın." ,"8" kesin aynı kattayızdır, sonuçta peşpeşe aldık odalarımızı."Aa ben de. 80. oda ben, sen de 79 herhalde." Evet der gibi başımı salladım ve asansör geldi. İkimiz asansöre bindik. Tam kapı kapanıyordu ki Deniz eliyle kapıyı tuttu ve içeri girdi. Ben ön ortada, Umut sağ arkamda, Deniz de sol arkamda, ikisi de asansörün aynasından saçlarını düzeltiyorlardı. Bense hareketsiz bir şekilde duruyordum. Kapı açıldı. Üçümüz birden sola döndük. Herkes kendi odasının başına gitti. Umutla odamız yanyanaydı.
Elimi cebime attım. Ve anahtarımın olmadığını fark ettim. Kapıda öylece dikildiğimi görünce Umut yanıma geldi "N'oldu? Anahtarımı içerde unuttum deme sakın" ,"Öyle malesef" ,"Neyse tamam ben bi gidip sorayım girişte yedek anahtar var mı diye?" tamam dedim ve Umut asansörle aşağı indi. Umut'u beklerken Deniz'e seslendim. "Deniz! Tişörtün! Bende kaldı!" "Sorun değil, senin olsun!" Dedi ve odasından içeri girdi. Az bi süre sonra Umut anahtarımı getirdi. Teşekkür ettikten sonra ikimiz de kendi odalarımıza çekildik.Sanırım yaptığım ilk iş Deniz'in tişörtünü çıkartmak oldu. Daha sonra eski yetimhanemden kalma Umut'un pijamalarını giydim. Bu bordo pijama altı hoşuma gidiyordu. Perdeyi açtım ve içeriyi ışık olmadan bile aydınlatan ayın ışıkları sızdı. Balkona çıktım. Derin bir nefes aldım. Ayın melankolik bakışlarını ciğerlerime kadar hissetmiştim. İçimden çok yazı yazmak geldi. Ben de çantamdan çıkardığım kağıt kaleme bir şeyler yazmaya başladım. Okuma yazmam hatırladığımdan baya iyi dereceye gelmişti. Sanırım yaza yaza, kendi başıma yazımı geliştirmiştim. Uyku düşüncelerimi bastırdığı sırada yatağıma doğru yavaş adımlarla ilerledim. Kendimi ayın bakışlarından almak istemiyordum ama uyku beni ele geçiriyordu. Çantamdan Bay Eşek'i çıkarttım. Kollarımın arasına alıp onunla beraber yatağa girdim. Ancak uyumamı engelleyen bir düşünce sardı bedenimi. Sanki bir şey unutmuş gibiyim. Büyük bir şey... Bir iki dakika kadar düşündükten sonra unuttuğum şeyin verdiğim söz olduğu geldi aklıma. Tabi ya, Melisa'ya bir söz vermiştim. Babamı bulacaktım. Ama eğer babamı aramaya gidersem burada kalamam ki.
Kafam karışık, en iyisi bunu yarın düşünmek. Ama yine de gece boyunca aklımdan çıkmayan iki soru kurcaladı beynimi; burada kalıp Melisa'ya verdiğim sözden geri mi dönmeliyim? Yoksa babamı aramaya çıkıp bu cennet gibi yerden...yaşanmadık hayallerimden...Deniz'den...Umut'tan............. Sanırım bu esnada uykuya karşı koyamadım...
![](https://img.wattpad.com/cover/30478348-288-k34208.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Kadın
RomantizmBu hikaye hayatında sevdiği tüm insanları kaybetmiş, umudunu yitirmiş, astımlı genç bir kızın hikayesi. Hayata tutunmak için elinden geleni yapar, hayat da ona yol gösterir ancak kız bu fırsatı tam olarak değerlendiremeyebilir. İlk defa sevmeyi öğre...