Sadece bir an duraksadıktan sonra, hızla aradaki mesafeyi kapatarak adama sarıldı. Geri kalan her şey bekleyebilirdi. Hepsi, tüm sorunlar, tüm sıkıntılar, düşmanlıklar, zorunluluklar, aralarına giren onlarca şey, sabaha kadar ertelenebilirdi. Şimdi...
Parmaklarının arasında tuttuğu saçı derin bir nefesle koklarken, çatallanan sesini umursamadan usulca mırıldandı. "Kokunu özledim."
Adamın titreyen sesi, kadının nefessiz kaldığını hissetmesine neden olurken can havliyle Kemal'in kollarından tutundu. İki kelime... Sadece iki kelimeyle Kemal, dünyayı çekip Melike'nin ayaklarının altından alıvermişti. Oysa insan daha fazlasını bekliyordu. Dünyasını alıp tersine çevirecek şeyin bir çift kahverengi göz ya da bir anlık hüzünlü bakış olması, aslında hiç adil değildi. Melike, adamın kirpiğine düşen gölgeyle bile dünyasının öylece kararıverdiğini hissediyordu. Kemal'i öyle çok seviyordu ki adama duyduğu aşk, esrarlı bir nefes gibi can diye benliğine üflenmişti sanki. Sanki çağlar öncesinde başıboş bir gezegen gibi savrulurken, adamın yörüngesine girivermişti.
Karşı koymak için boşuna mücadele ediyordu. Kemal'in gözlerine her baktığında, dünyanın geri kalanı aklından silinip gidiyordu. Üstelik bu sefer, adamın gözbebeklerinde öyle derin bir acının tortusu birikmişti ki Melike baktıkça, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Sırf bunun için bile, kim bilir kaç geceyi uykusuz geçirecekti. Adama bakıp dolan gözlerinin kırpıştırırken, zorlukla yutkunarak sesini dudaklarının arasına yerleştirmeye çalıştı. "Ali..."
Ali... Kemal, bir çocuk gibi sevinerek kadının ona Ali demesine gülümserken, hayran hayran Melike'nin ay vurmuş güzelliğini seyretti. Gecenin karanlığında, dolunayın parlak ışıklarıyla harelenen teni kadını öyle büyüleyici gösteriyordu ki adeta şiir gibiydi. Kemal baktıkça bu göz kamaştırıcı güzelliğe kapılıp gittiğini hissediyordu. Boğulur gibi zorlukla soluklanırken, "Melike," diye fısıldadı. "Bir kez sarılabilir miyim?"
Kadın, bir anlığına ağlayacak gibi olarak kaşlarını çatarken, ne diyeceğini bilemeden adamın yüzüne baktı. Kemal, ona sarılmayı öyle çaresizce istemişti ki hayır demek, zalimlik olurdu ve Melike, adama hiç kıyamıyordu. Kemal'in tek bir kırgın bakışı bile, keskin bir bıçak gibi ciğerine batarken, başka türlü davranması nasıl mümkün olabilirdi ki? Bunca zaman, olmaz sanmıştı. Melike, adama dokunurken tereddüt edeceği bir anı yaşayacağını bin ömür geçirse de tahmin edemezdi ama olmuştu. Kemal'in artık başka bir kadına ait olduğunu söyleyen sesin, içinde kan revan bir katliam başlattığını hissederek kaşlarını çattı. Sanki içinin tüm camı, çerçevesi yerle bir olmuştu da Melike, adama ulaşmaya çalıştıkça cam kırıklarına saplanıyordu.
Dudaklarını kararsızca aralayarak Kemal'in yüzüne baktığı uzun saniyeler, onlara doğru koşarak gelen köpeğin havlamasıyla son bulurken Melike, benliğini ele geçiren telaşa engel olamadan hızla etrafına bakındı. Bu köpek kendi kendine mi onlara doğru koşmaya başlamıştı yoksa... Aklından geçen ikinci ihtimal, uzun ve tasasız adımlarla yanlarına doğru gelirken kadın, gözlerinin dolduğunu hissederek bakışlarını Kemal'e çevirdi. Gecenin böyle biteceğini hiç düşünmemişti. Son bir adımla görüş alanına giren adamın Gökalp olduğunu fark ettiğinde, korkuyla nefes alarak gayriihtiyarî bir hareketle, onu korumak istercesine adamın önüne geçti.