***
***
Ali Kemal, sanki yeniden sekiz yaşına dönmüş gibiydi. Nedense hapishanedeki çaresizliği ona, yetiştirme yurduna geçirdiği zamanları hatırlatmıştı. Orada da böyle, saatler boyu sessizce boyası dökülmüş, soğuk duvarların arasında oturup çok sefer beklemişti. Saçları orada da böyle yama yama üçe vurulurdu. Saçlarının kısalığına hala alışamadığından olsa gerek tırnaklarını, bir şeylerin acısını çıkarmak ister gibi boydan boya kafa derisinde gezdirirken, bakışları önce yer yer boyası dökülmüş demir yatağa, ardından karşıdaki kirli duvarın üzerindeki küçük pencereye, en sonunda ise köşedeki klozete çarptı.
Tabi iki yer arasında bazı farklar da vardı; yetimhanenin baş döndürücü kalabalığına karşılık burada, bu küçük hücrede bir başınaydı. Yetimhanenin pencereleri demir parmaklıklı da olsa normal bir pencere boyutundaydı, buradakiler öyle değildi. Duvardaki pencerenin boyutu ancak A4 kâğıdı kadar olmalıydı. Havalandırmadaki pencerenin de bundan farklı olmadığını tahmin edebiliyordu. Yanında iki gardiyanla hücresine uzanan uzun koridoru yürürken fark etmişti, havalandırmadaki pencere o kadar yüksekteydi ki gökyüzünü görebilmek için koridorun uzunluğunun yeterli olacağına dair şüpheleri vardı.
Belki başını yeterince geriye atmayı başarabilirse... Üstelik o pencerenin önündeki parmaklığın demirleri öyle sıktı ki artık gökyüzüne dair görüp görebileceği tek şeyin bu sınırlı, bölünüp parçalanmış boşluklara kalmış olması, ansızın göğsünde şiddetli bir sıkışma hissetmesine neden oldu. Hücrenin havasının ansızın ağırlaştığını hissederken, etrafını saran çirkin koku sanki görünmez kollarıyla onu tamamen kendi içine hapsetmişti. Midesinden yükselen safra, bir an için kusacakmış gibi hissetmesine neden olurken güçlükle yutkunarak kendini tutmaya çalıştı.
Midesi bomboştu, henüz buranın yemeklerine alışamamıştı. İnsan soyunun yaşamaya dair kabiliyeti onu her seferinde dehşete düşürüyordu. O da bir şekilde, buraya uyum sağlayacak, hayatta kalmanın bir yolunu bulacaktı. Çocukluğundan beri burnundan gitmeyen o kesif, ıslak, iğrenç çöp kokusu yine benliğinde yer edinmenin bir yolunu bulmuştu. Dönüp dolaşıp aynı bataklığa saplanmak da onun kaderi olmalıydı. Yalnız yemeklere değil, koridordaki gardiyanlara, gözdağı olsun diye sık sık ve sertçe demir parmaklıklara vurulan coplardan çıkan ıslığa benzer keskin seslere, hırsla peş peşe savrulan küfürlere, hücrenin soğuk, gölgesiz duvarlarına, içerideki pisliğe, o yoğun, çirkin, mide bulandırıcı kokuya... Bunlara ve çok daha fazlasına... Alışmamıştı ama alışacaktı.
Kendisi için değil... Ona ne olduğunu umursamıyordu; dışarıda olup bitenleri öğrenmek, Melike'nin güvenliğini garantilemek zorundaydı çünkü artık Saim Kırcalı da yoktu. Gözaltına alındığında, karşısına geçip sevdiklerini korumak için susmak zorunda olduğunu söyleyen adamın adı Lito'ydu ve onun, Mateo'nun en sadık adamlarından biri olduğunu biliyordu. Yıllar önce de Mateo'yla karşı karşıya gelmeden önce onu, Sinan'ın işlerine taş koymaması için defalarca kez uyarmıştı. Ali Kemal o zamanlar, bu adamların söylediklerini harfi harfine yapacaklarına ihtimal vermemiş, onlardan korkmak şöyle dursun, tehditlerini umursamamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milat
Aktuelle LiteraturSadece bir an duraksadıktan sonra, hızla aradaki mesafeyi kapatarak adama sarıldı. Geri kalan her şey bekleyebilirdi. Hepsi, tüm sorunlar, tüm sıkıntılar, düşmanlıklar, zorunluluklar, aralarına giren onlarca şey, sabaha kadar ertelenebilirdi. Şimdi...