***
***
Aralanan kapıyla birlikte başını çevirdi. Melike gittiğinden beri pencerenin önünden ayrılmamıştı. Önce kadının gidişini izlemiş, ondan uzaklaşmak için attığı her bir adımı tek tek takip etmiş, sonra da gözlerini karanlığın içinde belirsiz bir noktaya dikerek öylece dikilmeye devam etmişti. Kadın gittiğinden beri geçmişin, özellikle de onu ilk kez öptüğü anların hatırası, hiç istemediği halde aklında dönüp duruyordu. Kaşlarını çatarak derin bir nefesle kendine gelmeye çalıştı. Melike'yi öyle çok özlemişti ki kollarını boynuna doladığını hissettiği ilk an, kalbi duracak gibi olmuştu. Kadının teninden yükselen karanfil kokusu etkili bir zehir gibi ruhuna sızarak tüm boşluklarını istila etmişti. Melike'nin sıcak teniyle birleşerek olduğundan daha baştan çıkarıcı bir aromaya bürünen o yakıcı karanfil kokusunu duyduğu ilk an, kendinden geçmeye öyle yaklaşmıştı ki nasıl olup da kendini geri çekmeyi başarabildiğine hala akıl sır erdiremiyordu.
Selman'la Nasuh'un önlü arkalı içeri girdiğini fark ettiğinde, damarlarında buz kesen öfkenin keskin şiddetini hissederek gözlerini kapatıp açtı. Sakinleşmek için yaptığı bir hareket değildi. İşin aslı, sakinleşmek istediği falan yoktu. Melike'nin dönüşü, cehennemin dibine kadar gömdüğünü düşündüğü hisleri öyle amansız bir şekilde gün yüzüne çıkarmıştı ki elinden, çaresizce öfkesine tutunmaktan başka bir şey gelmiyordu. Yine de ani bir hamlede bulunmadı. Dudaklarının arasındaki sigaradan son bir nefes alarak dumanını ağır aheste dışarı salarken öne doğru bir adım attı. Ardından, kimse ne olduğunu anlamadan hırsla öne atılıp Selman'ın çenesine sert bir yumruk geçirdi. "İçeri girmek için Çavuş'un gelmesini mi bekledin?"
Selman, olduğu yerde geriye doğru savrulurken dengesini son anda sağlayarak düşmek üzere olan gövdesini düzeltti. Eli, kırılıp kırılmadığını anlamak istercesine çenesini kontrol ederken acıyla inleyerek tuttuğu soluğu bıraktı. Bunu beklemediği söylenemezdi. Melike'nin döndüğünü, ondan bilerek saklamış değildi. Sadece nasıl söyleyeceğini bilememişti. Bu denli şiddetli bir yumruğu hak ettiğini düşünmüyordu ama yine de adamı alttan almaya karar vererek doğruldu. O bir şey söylemeden Nasuh araya girdi. "Barut, ne oluyor?"
Kemal, onu duymamış gibi yaparak öfkeli gözlerini Selman'dan çekmeden dişlerinin arasından adeta hırladı. "Melike'nin geldiğini bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun, Avşar?"
"Ben de yeni öğrendim."
Selman'ın kendini savunmak için söylediği cümle, Kemal'in daha çok keskin bir ıslığa benzer öfkeli gülüşüyle kesilirken Nasuh ne olup bittiğini anlamak istercesine ikisine baktı. Bu geceye dair bildiği tek şey, Kemal'in Saim Kırcalı ile aynı ortamda bulunmasına neden olacak bir davete katılması gerektiğiydi. Melike'nin döndüğüne ya da bu gece orada olacağına dair herhangi bir ayrıntıya vakıf değildi. Anlaşılan kadın, dönüşüyle bu ikisini de hazırlıksız yakalamıştı. Durum karşısında ne düşünmesi gerektiğini bilemeden karşısındaki adamlara bakarken Kemal'in ileri atılarak Selman'a doğru hamle yaptığını fark ederek araya girdi. Anlaşılan adam, aldığı cevabı beğenmemişti. "Oğlum bir dur!" diyerek Kemal'i omuzlarından geriye istekleri. "Bir dur, yeter!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milat
General FictionSadece bir an duraksadıktan sonra, hızla aradaki mesafeyi kapatarak adama sarıldı. Geri kalan her şey bekleyebilirdi. Hepsi, tüm sorunlar, tüm sıkıntılar, düşmanlıklar, zorunluluklar, aralarına giren onlarca şey, sabaha kadar ertelenebilirdi. Şimdi...