***
***
Kemal, bir kez ölmüştü.
Bir kez, nereden geldiğini bilmediği kurşun, Sinan'ı tam kalbinden vurduğunda ölmüştü Kemal. Öne atılıp can dostunu kurtarmaya çalışmış ama ansızın üzerlerine yağmur gibi mermi yağdıran silahlar nedeniyle bir köşeye sinerek siper almak zorunda kalmıştı. İnsana kıyameti uzun sürecekmiş gibi geliyordu ama öyle değildi. İçinden saymıştı, tüm o cehennem hepi topu elli iki saniye sürmüştü. Bir dakika bile değil... Herkesin hayatını alt üst eden o kahrolası elli iki saniye, Kemal'in kıyametinin de mihenk taşı olmuştu. O nedenle şimdi, Sinan'ın mezar taşına bakarken, kendi isminin eksik kalmış olduğunu düşünüyordu. Eksikti çünkü bu mezar, biraz da onun sayılırdı.
Saim Kırcalı, oğlunun pusuya düşürüldüğünü, onun gövdesinden tam altı mermi çıkarılırken Kemal'in kaşı bile kanamadan kurtulduğunu öğrendiğinde, aklına düşen şüpheyle günler, gecelerce kıvranmıştı. Kemal'in, Sinan'ı tuzağa düşürenlerle işbirliği yaptığına inanmak istememişti ama gerçekler, o yaşında yüzüne tokat gibi bir bir çarpılmıştı. Sonrasında Saim Kırcalı, baba yadigârı silahını evlatlarından ayırmadığı, kendi oğlu gibi sevdiği adamın alnına dayamıştı. Allah biliyor ya, eğer ki İshak Reisoğlu gelip onu kurtarmasaydı, babasının yerine koyarak sevip saydığı adamın onu öldürmesini kılını dahi kıpırdatmadan beklerdi.
Bundan sonra da başka türlü davranmayı düşünmüyordu; canı, çoktan Saim Kırcalı'ya teslimdi.
İşte bu sebepten, Sinan için açılan bu mezarın biraz da kendisine ait olduğunu düşünüyordu. Saim Kırcalı onu öldürmek için ettiği yeminden dönmeyeceği, Kemal de adama karşı gelmeyeceğine göre, kendi ölümünü beklemekten başka yapabileceği ne vardı? Saim Kırcalı onu öldürse de adama ah etmez, gözü açık gitmezdi ama ah Melike... Yedi yıl hasretlikten sonra, bu dünyadan kadına doymadan göçüp gideceği zaten muhakkaktı ancak onun, babasıyla aralarındaki husumet nedeniyle arada kalması canını çok yakıyordu. Melike ne gidebiliyor ne kalabiliyordu, ne seçebiliyor ne vazgeçebiliyordu. Saim Kırcalı ile aralarındaki düşmanlık, kadının çaresizce arafta sıkışıp kalmasına neden olmuştu.
Kemal, Melike'yi yaşlı adamla arasındaki bu çözümsüz darboğazdan kurtarmak istiyordu. Kadın, onu sevmekten vazgeçebilseydi şüphesiz ki her şey çok daha kolay olurdu. Melike, onu sevmekten vazgeçseydi şüphesiz bu Kemal için ölümden beter olurdu ama kadının, hiç değilse onun ardından yas tutmayacağını düşünerek biraz olsun teselli bulurdu. Melike henüz annesi ile Sinan'ın yasını bile tamamlayamamıştı. Şimdi bunlar yetmezmiş gibi bir de onun acısını yüklenirse... Kendi canından çoktan geçmişti ama Melike'ye kıyamıyordu. Kadının kirpiğine rüzgâr değecek olsa, Kemal'in burada ruhu üşürdü. Melike'yi ömrü boyunca peşinden sürükleyeceği bu derin, yaslı kederle ardında bırakıp gitme ihtimali, düşündükçe yüreğini eziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milat
General FictionSadece bir an duraksadıktan sonra, hızla aradaki mesafeyi kapatarak adama sarıldı. Geri kalan her şey bekleyebilirdi. Hepsi, tüm sorunlar, tüm sıkıntılar, düşmanlıklar, zorunluluklar, aralarına giren onlarca şey, sabaha kadar ertelenebilirdi. Şimdi...