***
***
Sigarasından yeniden derin bir nefes çekerken, bakışlarını aheste aheste Melike'nin çıplak sırtında dolaştırdı. Perdelerin aralığından sızan gün ışığının, boş bir tuval gibi üzerinde oynaştığı pürüzsüz teni öyle muazzam bir çekiciliğe sahipti ki kuruyan boğazına rağmen zorlukla yutkunarak aralarındaki birkaç adımlık mesafeyi kapatıp kadını yeniden kendine çekmek için duyduğu isteğe ket vurmaya çalıştı. Gece bitmişti. Melike'nin, pervasızca ikisini içine çektiği yangın, derisinin altında hala usul usul varlığını sürdürüyordu ama gece bitmişti. İki parmağının arasında gergince asılı kalan sigarayı umursamadan, başparmağını orada hayali bir yarayı kazır gibi dudağının kenarına sürterken, içinde bulunduğu durumu kendine izah etmeye çalışarak sabırsızca gözlerini kapattı.
Evet, Melike hala yanındaydı. Elini uzatsa tutabileceği bir mesafedeydi. Gece boyunca onu defalarca kaybedip bulduğu, nefesine tutunup gözlerinde soluklandığı yatakta ve üstelik hala çıplaktı ama... İçinden bir küfür gibi yeniden tekrar etti. Gece bitmişti. Kadın, ona sonunda her defasında derisini yeniden giyip yanmaya devam edeceği bir masaldan fazlasını vaat etmemişti. Böylesi hazin bir son söz konusuysa, kül olmak bile bir yerde kurtuluş sayılırdı ama Ali Kemal bundan bile mahrum bırakıldığı bir cezaya hüküm giymişti. Üstelik razıydı. Her şeyiyle... Etiyle, kemiğiyle, sesiyle, nefesiyle bu cezaya razı olmuştu.
Kadının, omzunun bir tarafında toplanmış karışık, sarı saçlarına baktı. Gece boyu, o saçları defalarca kez kenara çekip dudaklarına yer açmıştı. Uyandığında da yüzü, kadının saçlarının arasındaydı. Teninin iç gıcıklayıcı karanfil kokusu hafifçe teriyle karışmış bir şekilde burnundan içeri sızarken, kendi kokusunun da Melike'nin tenine, terine, saçlarına karışmış olduğunu fark ederek hızla gözlerini kapatmıştı. Fark ettiği bu ayrıntıya karşı koymak öyle zor gelmişti ki kendini Melike'nin sıcak koynundan adeta söküp kazıması gerekmişti. Ucunda uzayan kül parçasını fark etmeden sigarasını dudaklarının arasına yerleştirerek peş peşe birkaç derin nefes aldı. İçine çektiği dumanı uzun saniyeler boyunca içinde tuttuktan sonra usulca dışarı bıraktı.
Dudaklarının arasından bıraktığı dumanın havadaki belirsiz kıvrılışını takip ederken, boşluğa dalmış gözlerinin bir an sonra, Melike'nin omurgasının kenarına üç küçük nokta çeklinde sıralanmış benlere kaydığını fark ederek tüm gücüyle çenesini sıktı. Yapacak daha iyi bir şeyi de yoktu. Allah aşkına, gece boyunca kadının sırtındaki benleri sırayla kaç kez öptüğünü bile hatırlamıyordu. Bu düşünce aklından geçerken, nefes almakta zorlandığını hissederek çaresizce gözlerini kapatıp açtı. Kadını bu şekilde izlerken, kör bir bıçağı etinin üzerinde gezdirir gibi geceye dair ayrıntıların üzerinden geçerek kendine çektirdiği işkenceye ne kadar daha sabredebileceğini düşünüyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milat
Fiksi UmumSadece bir an duraksadıktan sonra, hızla aradaki mesafeyi kapatarak adama sarıldı. Geri kalan her şey bekleyebilirdi. Hepsi, tüm sorunlar, tüm sıkıntılar, düşmanlıklar, zorunluluklar, aralarına giren onlarca şey, sabaha kadar ertelenebilirdi. Şimdi...