***
***
Melike en zorunu, Kemal'le yıllar sonra karşı karşıya geldiği ilk an atlattığını düşünmüştü ama yanıldığını yeni yeni anlıyordu. En zoru bu değildi; ona yabancı biri gibi öylece Kemal'in yanında durmak, kıza çok daha ağır gelmişti. Adamla göz göze gelmek için bile gece boyunca çabalaması gerekmişti. Oysa eskinden en sevdiği şey, Kemal'in gözlerinin derin ışığında, kendi ince yansısını izlemekti. İkisi aynı yerdeyse, adam başka hiçbir şeyle ilgilenmeden yalnız onu izlerdi; bazen kaçamak bazen ise uzunca dalıp giderek ama bir şekilde Melike hep, Kemal'in bakışlarını üzerinde hissederdi. Üstelik bundan, izah etmekte zorlandığı öyle derin ve tuhaf bir zevk alırdı ki ruhunun kamaştığını duyardı. O nedenle şimdi, adamın gözlerinin yoksunluğunda kendini öksüz, küçük ve savunmasız bir kız çocuğu gibi hissediyordu.
Derin bir nefesle gözlerini kapatırken ayaklarının ağrıdığını hissederek yorgunca iç geçirdi. Ayağındaki ince topuklu ayakkabıları zarif bir tavırla çıkararak kenara bıraktı. Kemal'in yanından geldikten sonra kendini ruhen öyle bitkin hissetmişti ki üzerindekileri çıkarmaya gerek bile görmeden pencerenin önündeki berjer koltuğa oturarak öylece dışarıyı izlemeye koyulmuştu. Bir an için parmaklarını dudaklarına yasladıktan sonra, adamı öptüğü anı en başından, saniye saniye hatırlamaya çalışarak gözlerini kapattı. Kemal'in nefesini, dudaklarının üzerinde öyle kısa bir süre hissetmişti ki bunun, adama duyduğu özlemle gerçeklik algısını yitiren benliğinin yanılsaması olduğunu sanmıştı. Oysa gerçekti. Ruhundaki titreyişi hala en derininde hissediyordu. Adamın, onu öperken hala titrediğini söylemişti ama kendi durumu da ondan farksızdı.
Kemal'i öpüyor olmanın; onun nefesini, gücünü, sıcaklığını hissetmenin, kokusunu duymanın heyecanı ile öyle derinden sarsılmıştı ki heyecanlanan, heyecandan titreyen ve hatta nefesi kesilen kendisi mi yoksa Kemal miydi; emin olamıyordu. Üstelik aralarındaki, gerçek bir öpüşmenin kıyısından bile geçmezdi ama yine de Melike'nin aklını başından almıştı. Söz konusu Kemal olduğunda kız, aklını adamın rüzgârına bırakmaya dünden razı olduğundan ya da tüm benliğini onun yoluna amade kılmaya ezelden meylettiğinden değil; Kemal'e nefesinden bile yakın zamanlarına duyduğu özlem, şimdi acımasızca etinin kavlamasına neden olduğundan; içinde bir yerlerde biriken sızı, aklını bir ucundan ince ince söküyordu. Adama duyduğu aşktan, geçip giden zaman boyunca içinde büyüttüğü özlemden, derinliğiyle ruhunu yakıp kavuran tutkudan, her biri ayrı ayrı son derece güçlü olan bu duyguların şiddetinden delirecek gibi hissediyordu bazen.
Kemal'in kokusunu nasıl olup hala tüm yakıcılığıyla burnunun ucunda duyabildiğine bir türlü akıl erdiremezken, telefonundan yükselen melodi boş bulunarak korkuyla irkilmesine neden oldu. Yere bıraktığı çantayı alıp hızla içini karıştırdıktan sonra, telefonu eline alarak ekranda görünen isme baktı. Blanca'nın ismini ekranda gördüğünde, yüzüne beliren gülümsemeyle ekranı kaydırdı. Telefonun ekranı, birden Blanca'nın gülen yüzüyle aydınlanırken, derin bir nefes alarak bir an için bekledi. Bundan başka çok az şey, kendini biraz olsun daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi. "Selam," dedikten sonra, içindeki sıkıntının ağır ağır dağılmaya başladığını hissederek sessizce Blanca'nın yüzündeki gülüşü izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milat
Fiction généraleSadece bir an duraksadıktan sonra, hızla aradaki mesafeyi kapatarak adama sarıldı. Geri kalan her şey bekleyebilirdi. Hepsi, tüm sorunlar, tüm sıkıntılar, düşmanlıklar, zorunluluklar, aralarına giren onlarca şey, sabaha kadar ertelenebilirdi. Şimdi...