{6}

2 0 0
                                    

İyi okumalar.

İnstagram: beyzakzgl_
Twitter: beyzakzgl_

06.11.2021 Cumartesi günü (Şimdi ki zaman)

"Bırakın beni! Deli değilim ben! Söylüyorum size ama beni duymuyorsunuz! O hapishanede insanlar ölüyor! Yalvarırım götürmeyin beni oraya!" Bağıran adama baktığımda yakararak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Yanındaki iki adam kollarını tutarken başını bana doğru çevirdi.

Korkuyla irkildim. Adam gözlerini büyüterek "Sen?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Beni nereden tanıyordu? Ah, bir an meşhur liseli katil olduğumu unutuyordum. "Seni tanıyorum. Beni bir tek sen anlarsın! Yardım et bana! Öldürecekler beni!" Ezgi'nin adamın arkasında belirmesiyle gözlerim onu buldu.

"Hastayı götürün artık." Adamlar hala bana bakan adamı ilerletmeye başladıklarında adamın gözlerinde sanki şimşekler çaktı. "O gün o kızı kimin öldürdüğünü gördüm! Seni gördüm! Duydun mu beni!? Seni gördüm!" Sesler git gide uzaklaşırken kaşlarım derince çatılmıştı. "Seni gördüm!" diye bağırmıştı. Nasıl beni görmüştü?

Gözlerim Ezgi'yi bulduğunda onunda bana baktığını fark ettim. "Esila, gel canım. Sıra senin." Daha yarım saat olduğunu söyleyecekken saati fark ettim. Yarım saat dolmuştu bile. Ayağa kalktığımda üzerimdeki bakışları hissetmemek elde değildi.

Gözlerimi kısaca etrafta gezdirdiğimde gözlerini kaçıran insanlarla gülümsedim. Bakıyorum da pek bir sevenim var (!) Kıvrılan dudaklarımla Ezgi'nin arkasından odaya girdim. Kapıyı kapattıktan sonra her zaman oturduğum sandalyeye doğru ilerlerken adımlarım duraksadı.

Başımı sağ tarafa doğru eğerken diğer koltuğa baktım. Adımlarım o koltukta son bulurken oturup Ezgi'nin şaşırmış suratına baktım. Eh, bu değişimi beklemiyordu tabi. Şaşkınlığını hızlıca üzerinden attı.

"Nasılsın bakalım?" Sorusunun cevabı kocaman bir sessizlik olunca "Pekala. Bakıyorum da değişiklik yapmak istemişsin gibi geldi." dedi. "Canım buraya oturmak istedi." Omuzlarımı indirip kaldırdıktan sonra camdan dışarı baktım.

Hava hafif esintiliydi. Güneş bulutların arkasından bile parlaklığını saçıyordu. Düne nazaran oldukça iyiydi. Dudaklarım hafif kıvrılır gibi olduğunda yanaklarım acı içinde kasıldı. Dudaklarım hızla eski halini aldığında gözlerimi Ezgi'ye çevirdim.

"Bugün..." Bir anda konuşmaya başlamamla ikimizde şaşırdık. Bende böyle ani bir şekilde konuşmamı beklemiyordum. Düşünmeden yaptığım bir hareketti. Sanki boğazımda bir şey varmış gibi öksürdüm. Sonra gözlerimi kaçırıp etrafa baktım. Sanki gülümsemek bir ayıpmış gibi utanmıştım ama...

Gülümsemekten mi utandım yoksa uzun zaman sonra gülümsemekten mi bilmiyordum. Gerginliğimi fark eden Ezgi benim yerime gülümsedi. Onun sıcak tebessümünü kim görse elinde olmadan gülümseyerek karşılık verirdi. Bense sadece kıvrılan dudaklarını seyrettim.

Bir süre sonra gülüşü silindiğinde gözlerimi gözlerine çıkardım. "Gülümsemek ne büyük nimet." Fısıltıdan farksız sesimle bir kez daha düşünmeden konuşmuştum. Gözlerimi hızla onun üzerinden çekip bulutlara çevirdim. "Neden öyle dedin?"

Titreyen ellerimi avcumun içine hapsettim. Gergindim. Ne oluyordu bana? Neyim vardı bugün. İçimde değişik hisler vardı. "Peki. Bugün nasıl hissediyorsun?" Ellerime bakarak "Karışık." diye karşılık verdim.

"Neden?" Gözlerimi kısa süre gözlerine değdirip hızla kaçırdım. "Utangaç ve gergin hissediyorum." Bir psikolog normalde terapi sırasında fazla mimik kullanmaz. Genelde gülümserler ve sanki her şey yolundaymış gibi yaparlar ama Ezgi öyle değildi. Cevaplarıma karşılık mimiklerini saklamıyor, tüm doğallığıyla sergiliyordu.

Ölümün NefesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin