Bu bölümü seokjin'in anlatımıyla anlatacağım ona göre kafanız karışmasın keyifli okumalar💜
Hayatımda ki mutlu anlar o kadar kısa sürüyordu ki. Bunu çoktandır anlamıştım , lakin bazen gaflete düşecek kadar unutabiliyordum. Neyse ki bir babam vardı da hatırlatıyordu unuttuklarımı bana tek tek.
Acı hiç gitmediği gibi bugün de yanımdaydı. Yorgunluğum ise cebelleşemediğim bir savaşa dönüyordu. İçimde solmak bilmeyen bir duygu taşıyordum geceden beri. Karanlık iç dünyama dahası olmaz dediğim yerde nasıl olmuştu da bir yenisi daha eklenmişti. Ne bir şeyler hissedebiliyor ne de yapabiliyordum... Aldığım her nefes boşayken niye yaşıyordum. Babamın da dediği gibi... İşe yaramaz boş bir adamım sadece , ne diye yaşıyordum ki...
Bunu dünkü taehyung'un verdiği mektupta daha iyi anlamıştım. Mektubu bana verirken yüzünde saklama ihtiyacı duymadığı meraklı bakışlarına rağmen , ne yazdığını ona söylememiştim. Çünkü ağzımı açsam , sesim titreyecekti. Biliyordum... Kaç defa yutkunsam da boğazımdan geçmeyen yumrularla hemen odama çıkmıştım. Yatağıma kapanıp ağlamak istedim lakin yapamadım , içimde bir boşluk vardı generale karşı.
Haykıra haykıra ağlamam gereken , ağlamak isteyip ağlayamadığım her an için , göz yaşlarımı gökyüzüne gömmek zorunda kaldığım her an için bende özür dilemesi gerekiyordu. Lakin babam bu dünyada özür dileyecek , benden , annemden özür dileyecek son kişiydi...
Kapını kenarında duran ahşap komodinin yanına yanaşıp üzerinde bulunan , sabaha kadar uyanık durmamı sağlayan o mektuba bir kez daha bakıp soluklanmıştım. Yeniden elime aldım o buruşturduğum mektubu. Generale bir kez daha acırken asıl acınacak halde olanın ben olduğumu yine anlamıştım.
Kalbimde ki ağrı bütün bedenime yayılmıştı. Ne ben bendim , ne de hislerim gerçekti. Acıdan başka bir şey hissedemiyordum. Güzel duygulara yer kalmamıştı ruhumda. Gülümsemek dert olmuştu.
Bana söylediklerini kaldırabilirdim fakat annem hakkında ki söyledikleri , ona yaptığını ne kaldırabilirdim , ne de unutabilirdim. Benim cezam buydu diye geçirdim içimden. Sevgisizlik bir insana verilebilecek en büyük cezaydı. Birini sevmek dünyanın en kolay şeyi iken babam bana bunu çok görmüştü.
Hayattan çok uzakta aklımın en derinliklerinde kaybolurken yine , defalarca okudum yazdıklarını. Sindiremedim , yediremedim bana söylediklerini. Yanmıştı ruhum yeniden. Közlenmişti bir kez daha içim... Alıştım. Her acıttığında yaptığım gibi , buna da alıştım. Ya da alıştığımı sandım...
Elimde ki mektubu öfkeyle avuç içlerimde sıkarak cebime koyduğumda odamın kapısı tıklamıştı. Gelen taehyun'un babası bay sungsoo idi , onu görünce şaşırsam da belli etmemiş ve ne için geldiğini sormuştum.
"Kahvaltının hazır olduğunu söylemek için gelmiştim oğlum."
Oğlum kelimesini işitince şaşırmıştım. Her işittiğimde olduğu gibi. Bu defa da şaşırmıştım. Bir baba bana ilk defa oğlum diyordu , öz babamdan farklı olarak. Lakin ne acıydı ki duymak istediğin kişiden değil de başkasından duymak o kelimeyi.
Tam arkasını dönüp aşağı inecekken durup yeniden bana dönmüştü. Sırf bunu söylemek için gelmediğini biliyordum , çünkü bunu söyleyen kişi hep taehyung olurdu. Biraz bekleyip sormak için emin olduğunda konuşmuştu.
"Baban dün gece mektup göndermişti hali hatırı nasılmış onu da soracaktım."
Gülümsemiştim , bay sungso'ya değildi veyahut soruş şekline. Tamamiyle kendime gülümsemiştim. Halini hatırını bahsedecek son kişiye bu soruyu sormuştu çünkü. Üstelik bay kim'e de acımıştım. Güvenmesi gereken son kişiye ve kendi tabirinde 'Dost' dediği kişiye güveniyordu. Bilmiyordu ki dostum dediği adamın kendisini günahı kadar sevmediğini.