{Tanrı'nın sanat eseri}

74 14 2
                                    


Seokjin'in bana gösterdiği mektubun hâlâ etkisinden çıkamamıştım. İki gün geçmesine rağmen yazılanlar zihnimin içinde dolanıyordu. Kim bilir seokjin neler hissediyordu. Canının yandığı aşikardı , fakat babası tarafından böyle bir muamele görmesi onu daha da hüzünlendiriyor olmalıydı.

Neden bir insan bunu yapardı ki. Üstelik oğluna , kanını , canını taşıyan kişiye. Tek can mal varlığına. Neden yapardı bunu... Neden sevmezdi bir yetişkin çocuğunu? Peki madem sevmezdi. Ne diye dünyaya , acısını o da çeksin diye getirirdi...

Zihnimde tur atan bu düşüncelerle bahçede ki ağacın altında oturmuş bunları düşünüyordum. Düşüncelerimden az da olsa sıyrılmak için gözlerimi çimenlerden çekip karşıma dikmiştim. Uzaktan seokjin'in yanıma doğru geldiğini görmüştüm. Güneşin tenine değmesine izin vererek yavaşça yürürken , dikkatimi başka bir şey çekmişti.

Omuzları... Omuzları gerçekten de genişlerdi. Yüzü , beli , bacakları , kolları... Bir insan için fazla şehvete düşecek kadar güzeldi. İtiraf etmem gerekirse etkileyiciydi de. Belki böyle düşünmemem gerekiyor fakat. O... O Tanrı'dan bile güzel görünüyordu.

Yanıma gelip çömeldiğinde ise gözlerimi daha fazla dikkat çekmemek adına ondan kaçırıp sağımda duran havuza dikmiştim. Seokjin ise arkasını ağaca yaslarken konuşmuştu.

"Ne düşünüyorsun?"

Yönümü ona çevirip gözlerinin içine bakmıştım. Cevap vermeden önce yüzünü incelediğimde , olan onca şeyi unutmaya , silmeye , hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalıştığını sezmiştim. Ya da ben öyle olsun istiyordum. Düşünmesin , üzülmesin , başına gelenleri unutsun... Ben bile kaldıramıyorken acılarını , onun omuzlarında ki yük ağır gelmişti.

"Bir şey düşünmüyordum. Etrafa bakarak ilham almaya çalışıyorum."

Seokjin bir dizini kendine çekip , öbürünü uzatırken , yeniden bana bakmış ve konuşmuştu.

"Sergi için mi?"

Başımı sallayarak onaylarken onu , gerçekten de çizim yapmam gerekiyordu. Elimde bir kaç ufak çizimden başka bir şey bulunmuyordu. Bu nedenle seokjin'e dönerek soru sorduğumda , olduğu yerde oturuşunu düzeltmiş ve konuşmuştu.

"Bugün çekim yapmayacaksak ben dükkanın arkasında ki atolyede resim yapabilir miyim?"

"Tabiki." Diye cevap vermişken ayağa kalktığımda , sorma gereği duymuş ve başka bir soru daha yöneltmiştim.

"Siz de gelmek ister misiniz?"

Yüzüme cevap vermeden öylece bakıyordu. Bir cevap vermediği için gelmesini ısrar ettiğimde ise teklifimi kabul edip , benimle birlikte bahçe kapısından çıkmıştık.

Paris'in sokaklarında yavaşça adımlarken , gazete satan her zaman ki gördüğüm o küçük çocuk vardı. Yine bağırarak satışını yaparken , ağzından şu cümleler çıkıvermişti.

"Yazıyor yazıyor. Güney kore diğer ülkelerden yardım talep ettiği yazıyor."

Kafamı seokjin'in olduğu yöne çevirip ona baktığımda , benim gibi o da bana bakmıştı.

Seokjin işittiği bu ses ile , o küçük çocuğun yanına ilişip bir gazete almış ve okumaya başlamıştı.

Söylediklerini benimde duymam için sesli okurken , yüzü yine düşünceli bir vaziyet almıştı. Sanki arada duyduğu bir şeydi bu. Ruhunu gerçeklikten azmedip serbest bırakıyor ve gerçek dünyadan gidiyor gibi oluyordu. Şimdi , şu an olan şeyde tam olarak buydu. Yine kendini gerçeklikten soyutlamış sadece yazılanları ruhsuz bir vaziyette okumuştu.

Take me to church  | TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin