Belki yorgunluğumdan , belki de başka bir şeyden. Ya da geçen gün sergide yaşadıklarımdan , bilmiyorum fakat kendimi yorgun hissediyordum. Başımın uzuvları sızlarken , dönüp durduğum yatağımdan güçlükle kalkmıştım.
Bunu çoktandır anlamıştım. Seokjin'i sevdiğimi anlamıştım. Lakin kabul etmiyordum , edemiyordum. Günahtı çünkü. Katolik hristiyan bir ailenin katolik bir çocuğuydum. Günahtı. Fakat yine de kabul etmek zorundayım seokjin'i sevdiğimi , ona aşık olduğumu kabul etmek zorundayım. Tanrı'nın bir cezası olacaksa ona da razıyım. En güzel günahımın cehennem olmasını isteyecek kadar...
Lakin o gün bütün cesaretimi toplayarak söylediğim şey bir kapı gibi suratıma çarpmıştı. Bir sır gibi saklamalıydım onu sevdiğimi. Beklemiyordum. Beni sevmesini hiç beklemiyordum zaten. Babasından nefret eden ve ona çok benzeyen bir adamı neden sevsin ki diye düşünüyordum.
Bir adamı neden sevsin ki...
Ahmaklık etmiştim , hem erkek olarak bunu söylemeyecektim hem de ondan olumlu bir yanıt duyacağımı düşünerek konuştuğumda büyük ahmaklık etmiştim. Lakin tüm gece zihnimi esir tutmuş düşüncem şu idi; neden o gece ağladı?
Neden ağlamıştı? Neden yüzüme karşı bir şey söylemeyip susarak kendini kaçırdıktan sonra ağlamıştı? Ağlamasının nedeni ben miydim yoksa yine o her zaman hissettiği duygulara mı boğulmuştu? Veyahut caisi miydi?..
Odamdan çıkmadan evvel yan odanın kapısının açıldığını işitince olduğum yerde durmuş ve kapının kapanmasını beklemiştim. Mümkün olduğunca seokjin ile göz göze gelmemeye çaba gösteriyordum. Kapının kapandığını ve merdivenlerden ayak sesleri duyduğumda ise odamdan çıkmıştım bende.
Bacaklarım ilerlemiyor , ayaklarım ise adım atmıyordu. Tüm her şey bana mani olup pranga vururken içimdeki seslere kulak veremiyordum. Nasıl bu hale düşmüştüm ben? Nasıl ona olan sevgim beni bu hale düşürmüştü? Asıl sarhoşluk şarapta değilde aşkın içindemiydi?..
Aşağı indiğimde herkes masaya oturmuş kahvaltı yapıyordu. Göz ucuyla mutfaktan bahçeye açılan kapıdan baktığımda seokjin her zaman ki sakinliğini koruyarak yemek yiyordu. Annemin başını mutfağa çevirmesiyle beni görmesi bir olduğunda seslice konuşmuştu.
"Taehyung mutfakta dikilip burayı izleme de gel."
Seokjin başını kaldırıp bana baktığında tekrar boynunu eğip tabağına yönelmişti. Ben ise artık içeri gidemeyeceğim için dışarı çıkıp masaya oturmuştum. Yemek boyunca kimseden ses çıkmamış , bir fısıltı dahi geçmemişti. Ne kelimelerimiz birbirine değmişti ne de gözlerimiz...
Masadaki sessizliği ise annem bozmuştu. Söylediği şeyle yediğim şey boğazımda kalıp yüzümün donuk bir vaziyet alması bir olmuşken belli etmemeye çalışarak tabağımın içini izlemeye başlamıştım.
"Seokjin sana bir soru soracağım lakin biraz çekiniyorum."
"Caisi ile aranda bir şeyler mi var , yakın görünüyorsunuz son zamanlarda?"
Başımı kaldırıp önümde duran su bardağını hızla kafama dikip içerken , onunla bakışlarımız yine denk düşmüştü. Ben gözlerimi çekip nereye koyacağımı bilmeyerek abime baktığımda , abim tek kaşını kaldırmış bana bakarak bende ki tuhaflığı anlamıştı. Öyleki ses çıkarmadan dudaklarını oynatarak bana "iyi misin?" Diye sormuştu. Ben başımı hafifçe sallarken de seokjin , anneme cevap vermişti.
"Sanırım bir yanlış anlaşılma olmuş. Sadece arkadaşız ciddi bir şey söz konusu değil efendim."
Annem bir şey demeden başını sallarken , babam gülümseyerek ikisine bakıp , duasını ederek masadan kalkmıştı.