"Babama benziyorsun."Gözlerini gözlerime sakinlikle gezdirip en az bakışları kadar sakin çıkan sesiyle geldiğinde ifademi değiştirmeden öylece ona bakmıştım. Zil zurna sarhoştu , afallayarak mahmur bir vaziyette yatağımın ucuna gelip oturdu.
Yüzünü pencereden tarafa vererek dışarıyı seyre daldı. Ne var ki , bu gözler bakmıyor , görmüyordu. Donuktu ve içedönüktü ya da hayli uzaklara dikilmişti. Hiç kıpırdamadan öylece oturuyordu sadece.
Bir yalnızlık pençesi içerisinde olduğunun farkındaydım lakin daha farklı duygular da vardı ruhunda anlatmadığı. Kalbine mühürlenmiş acılar ve ağrılar vardı , hissedebiliyordum. İyi olmadığını bildiğim halde elimi çekingen bir ifade ile omzuna koyarak "İyi misiniz?" Diye soruvermiştim. Bakışları bana döndüğünde gözlerinde ki bakış sezemeyeceğim kadar derindi. Ruhu mu ateştendi yoksa o gözleri mi anlayamamıştım. Öfke , sinir , nefret , üzüntü , pişmanlık... Bir bakış , bir çift göz bebeği , bütün duyguları gözlerine nasıl sığdırabilirdi. Ağzını aralayıp tek bir cümle söylemişti yalnızca.
"Sana bakınca onu görüyorum."
Babasından bahsediyor olmalıydı. Anlamadığım şu idi bu adam oğluna ne yapmış , ne yaşatmıştı ki bu hâle gelmişti. İyi şeylerin olmadığı belliydi , iyi şeyeler olmuş olsaydı karşımda ki adam , geceye yaşlarla dolmuş iki dünya bırakmazdı. Burnunu çekip derince birkaç defa yutkunduğunda ağlamak üzere olduğunu anlamıştım.
"Sadece kısa bir şey soracağım sana."
Gözleri dolmuş , sesi titremişti. Yutkunmuştu , bakışları cesaretliydi. Sesi yumuşacıktı , söyledikleri ise öldürmek ister gibi.
"Sen hiç sevmediğin , nefret ettiğin biri ile yaşamak zorunda kaldın mı? Hiç sana ne kadar sessiz derlerken kafanda ki seslerden dolayı sağır olacak oldun mu?"
Söylediklerinin hiçbirini yaşamamıştım. Neler çıkmıştı onun ağzından ki , söyledikleri bu kadar kalbimi acıtmıştı onu da anlayamamıştım. Dolu dolu olmuş gözleri taşmış. Gecenin karanlığında parlıyordu. Çok şey gömülüydü o yaşlara , çok şey saklıyordu o akan sıcak yaşlarda. Babasına beslediği duygu her ne ise dinmek yerine onu daha da uçuruma çekiyor gibiydi. Birden hızlıca ayağa kalkıp konuşmuştu.
"Sen yardım falan edemezsin."
Ne olduğuna anlam veremeden ayağa kalkmıştım. Şu süreye kadar sadece ona bakıp dinlerken , söylemek istediğini anlamamıştım. Bakışları hâlâ üzerimdeyken konuşmuştum.
"Kirpi gibisiniz."
Fakat tek bir söz bile söylemeden yavaşça odadan çıkmıştı.
Gerçekten de kirpi gibiydi , her tarafı diken dolu. Kim elini uzatsa delik deşik ediyordu. Üstelik... o da kan içindeydi. Hüzünle sadece gidişini izlemiştim. Şimdi ise bir duvar ötemden hıçkırık seslerini işitiyordum.
°
Şakaklarımda ki zonklama ile uyanmıştım. Gözlerimi zoraki açarak yatakta doğrulduğumda , hızla yatağın içinden çıkıp duvarın karşısına dineldim. Çizdiğim portre halen orada duruyordu , hızla elime alıp gardırobun arkasına kaldırdım. Dün seokjin'in sarhoşluğun etkisiyle görmemiş olacağını ümit ederek aşağı inmiştim.
Seokjin kahvaltı masasına gelip oturduğunda onu sadece şaşkınlıkla izlemiştim. Çünkü nasıl olur da o kadar şey yaşadığı hâlde hiçbir üzüntüsünü belli etmeden durabilirdi anlamazdım. Babamın seokjin'e yönelttiği soru ile dikkatimi tamamiyle babama çevirmiştim birden.
"Annen nasıl? O da buraya gelecek mi?"
Tam seokjin ağzını açmış bir şeyler diyecekken , bu defa da annem de bir soru yöneltmişti.