O da böyle hissediyormuydu? Sanki herkese sırt çevirmişte , bir tek ona yer açmışım gibi. Kafam öyle karışıktı ki , zihnim kendi kendine kara bir düğüm oluşturmuş ve sanki hiç çözülmemesi için ipin ucunu benden saklamıştı. Ne doğru ne yanlışı ayırt edemeyecek hale geldiğim anda zihnimin bağlamları çözülüyor kendimi ona teslim ediyordum.
Kendime mi acı çektiriyordum yoksa ona mı bilmiyordum lakin bildiğim ve anladığım tek şey tamamiyle kendime acı çektirmemdi. Seokjin sevmiyordu beni sevmeyecekti de belki hiçbir zaman. Bende ki bu merak , enerjiklik , coşku , heyecan , çocuksuluk olmasa belki bunlar olmayacaktı. Belki sadece iş arkadaşı olarak kalacaktık. Keşke öyle kalsaydık demeyi istemem lakin keşke öyle kalsaydık.
Ben karşımda bir arkadaş değil , bir abi değil , bir dost değil , bir sırdaş değil , çok daha fazlasını görmüştüm. Oysa onunla da caisi gibi sasha gibi abim namjoon gibi olmalıydım... Onların yanında nasıl hissediyorsam onunlayken de aynı hisleri paylaşmalıydım. Lakin bunun imkansız bir şey olduğunu biliyordum. Çünkü ruhumuz ve hislerimiz kendi kabından taşma arzusuyla doluyor , yapmak istediğimizin tam tersini yapıyordu. Bunu çoktandır anlamıştım fakat bir beden başka bir bedene ihtiyaç duyuyordu. Başka birisini yaşamak , başka bir bedende yaşamak...
Yerimden doğrulup düşüncelere daldığım yatağımdan kalkarak pencerenin kenarına yanaşıp pencerenin kanatlarını öne iterek açmıştım. Kafamı dışarı uzattığımda derin bir nefes alıp bahçeye baktığımda , seokjin babamın yanına geçmiş alet çantasından bir şeyler alarak babama yardım ediyordu. Ne olduğunu anlamak için biraz aşağı sarktığımda , babam evin altında yıllardır açılmayan garajın kapısını açmış ve bozulmuş ve kullanılamaz halde içerde duran otomobili tamir etmeye çalışıyorlardı. Seokjin alet çantasının içinden bir bir eşyaları çıkarırken , gözüm ona kayıvermişti. Hiçbir zaman üstünden çekmediğim gözlerim yine ona bakmaya başlamıştı. Ona bakarken içimde bir şeyler kaynıyordu. Kalbimi hızlandıran , çarpmasını bir denizin dalgasının sahile vurması gibi attırırdı kalbimi.
O gün. Onu bir cesaretle öptüğüm gün bir lafza dahi söylemeden beni orda bırakıp hızla uzaklaşmıştı. Sonrasında ne yüzüme baktı ne de ağzını açıp iki söz etmişti. Yüzüme bile bakmadan gittiğinde yapmamam gereken bir davranış olduğunu idrak etmiştim lakin geç olmuştu artık. Şimdi ise daha da uzaklaşmıştık birbirimizden. Ne kadar yakınsak... Bir şekilde kendimi ona sevdirmeye çalılıyordum. Bunu neden yapardım onu da bilmiyordum ya? Sahi neden beni sevmeyecek biri için uğraşıyordum? Kendi arzularımı tatmin etmek içinmiydi yoksa onun yıkık duygularını canlandırmak içinmiydi bu savaşım? Hangisiydi gerçek olan. Benim aşkım mı onun duygu savaşı mı?..
Ben hâlâ pencereden bakmaya devam ederken , seokjin başını kaldırdığında , göz göze gelmiştik. Bir müddet bana baktığında , pencerenin önünden çekilerek içeri girmiştim. Üzerimi değiştirip aynanın karşısına geçerek yüzümü ve saçlarımı düzeltmiştim. Başımı aynanın yanıda ki masaya çevirdiğimde arkasına yaslı olan resimleri görmüştüm. Elimde kalan bir kaç resimdi onlar. Sergide satılmayan seokjin'in resimleri... Bir tanesini elime alıp bakmıştım. Neden böyleydim , kendimi uzaklaştırmaya çalışırken neden daha da yakınına giriyordum. Arzularıma ve hislerime niçin engel olamıyordum... Durgun bir şekilde baktığım resmi eski yerine koyduğum vakit arkamı dönerek kapıya yürümüş ve odamdan çıkmıştım.
Aşağı kata indiğimde annem mutfakta bir şeylerle uğraşıyor , abim ise salonda köşeye geçmiş kitap okuyordu. Adımlarımı salona çevirip girdiğimde abim gözünün ucuyla bana bakmış ve hemen geri okuduğu kitaba çevirmişti. Yavaşça yürüyüp salonun diğer köşesinde duran piyanonun yanına geçip elimi tuşların üzerinde gezdirmiştim. Çalmayı pek bilmezdim lakin biraz da olsa çalabiliyordum. Piyanonun koltuğuna oturup parmaklarımı esnettiğimde yavaşça tuşlara basmaya başlamıştım.