Merhabalar bebeklerim, nasılsınız bakalım? Ben sıcaktan eriyorum. Çok uzatmadan bölüme geçiyorum.
Vote ve yorumlarınız güç kaynağım lütfen bunu unutmayınız.
İyi okumalar.
Bölüm şarkısı: 'Y Si Fuera Ella' - Song from JongHyun (SHINee) [The King of Mask Singer]
19 yıl önce bir erkek çocuk dünyaya geldi. Annenin sesli iç çekişleri karanlık odada yankılanırken sabırsızca kollarını uzatarak oğlunu ona vermelerini bekledi. Sabırla, çektiği acının ardından gelen yorgunlukla ve kapanan gözlerini açık tutmaya çalışarak sabırla bekledi o gece orada anne.
Zaten çok geçmeden kollarına bırakılan küçük bebekle tekrar geriye yaslandığında kucağındaki bebeği deli gibi ağlarken annesiyle göz göze geldi. Ve o an çocuk sustu. O gece göz göze geldikleri an susan bebekle birlikte tüm şehir derin bir uykuya daldı. O gece herkes uyudu ama anne uyanık kaldı.
Çünkü hissetmişti. Kucağındaki minik oğlunun yıllar sonra kendini bulmaya çalışırken kaybolacağını, çıkmaz sokaklarda yolun başını arayacağını o gece anne hissetmişti. Belki de anne görmüştü. Oğlu doğmadan önce gördüğü rüyadan sonra diğer gün dünyaya gözleri açan oğlunun parmaklarından ruhuna akan renkleri kendi gözleriyle görmüştü. Belki de sırf bu yüzden bu kadar nefret ediyordu o renklere. Belki de saçma açıklamaları bu yüzdendi.
Kapalı gözlerimi biraz daha sıkıp bir türlü gelmeyen uykunun kollarına kendimi atmaya çalışırken içimden saymaya devam ediyordum. 55 56 57...
Sayılar artsa da inat eden uyku beni ziyaret etmeyince sesli bir şekilde iç çekerek gözlerimi açmıştım. Karanlık odada hiçbir şey görmememe rağmen etrafta gezdirdiğim bakışlarım sanki bir şeyler arıyormuş gibiydi. Sıkıntıyla çektiğim iç çekişlerim benim bile canımı sıkarken olduğum yerde dönerek bakışlarımı yerde uyuyan arkadaşıma çevirdim.
Komodinin üzerindeki lambanın düşük ışığı yüzüne vururken uyuyup uyuyamadığını anlamaya çalışıyordum. Düzenli nefesi ile birlikte inip kalkan göğsü, hafif aralık dudakları ve deli gibi yattığı için dağılan saçları bir an eski günleri bana hatırlattığında istemsizce gülümsemiştim.
O çocuktu işte. Değişen tek şey geride bıraktığımız bizden uzaktaki zamanken diğer her şey aynı şekilde kalmıştı onda. Eve geldiğimde direkt yemeğe geçmiş, ailemiz uzunca bir sohbete başlamıştı. İkimiz dışında. Sessizce onları dinliyormuş gibi yapıyorduk ama arada birbirimize attığımız kaçamak bakışlar her seferinde benim kaçırdığım gözlerimle son buluyordu. Eskiden o gelirdi ben giderdim. Yine aynı şey oluyordu. O gitmişti ama yine gelen o olmuştu. Ve yine kaçan kişi bendim.
O eski Byungchan'dı. Güldüğünde yanaklarında çıkan kocaman gamzeleriyle, arada yaptığı esprilerle, girdiği ortamda hemen kendine arkadaş edinen o küçük çocuktu. Ama ben aynı Jisung değildim. Ben eskiden tanıdığı içine kapanık olan o çocuk değildim. Değişmiştim. Eskiden içi boş olan ruhum artık az da olsa birkaç renge sahip olan bir çocuk olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSung
FanfictionJisung renkleri olmayan hayatına birkaç damla renk istiyordu. Ve o gün hayatına giren o adam, hayatını değil, onun duyguları olmayan kalbini boyamaya başlamıştı. "Sen, sen koca gözlü adam. Sen benim hiçbir zaman sahip olmak istemediğim en değerli du...