Bölüm şarkısı: Troye Sivan - Angel Baby
İyi okumalar.
Sınır, Vote +70, Yorum +60
Sarsılan kolum yüzünden homurdandıktan sonra bu sefer daha hızlanmıştı baskı. Birkaç küfür mırıldanıp kafamı kaldırdığımda Changbin baygın bakışlarla elindeki çikolatayı uzatmış almamı bekliyordu ama benim bu zamana kadar çikolata yediğimi nerede görmüştü de bana çikolata teklif ediyordu anlamış değildim.
"Changbin ben çikolata yemiyorum. Bu yüzden mi uykumdan uyandırdın beni?" Günlerdir uyumama rağmen hâlâ o kadar çok yorgun hissediyordum ki kendimi fırsat bulduğum her yerde kafamı koluma yaslayıp uyuyordum.
"Gören gece beşik salladın sanır Jisung. Kaç gündür sadece uyuyorsun. Minho hyungla kavga mı ettiniz?"
"Doğru, derse gelmiyordun yüzünü göremiyorduk, şimdi her gün derse geliyorsun ama uyuduğun için yine yüzünü göremiyoruz."
"Yüzümü görüp ne yapacaksınız? Rahat bırakır mısınız beni?"
Hissettiğim duygunun aksine o kadar boş, duygusuz konuşuyordum ki gören dünya sikimde değil sanırdı. İçim kaynayan su gibi fokurduyordu. Öfkem, acım, hayalkırıklığım, üzüntüm. Hepsi birbirine karışmış tepki vermemi bekliyordum ama duygularımın aksine vücudum ölüm uykusuna yatmış gibiydi. Ne kolumu kaldırıp bir şeyleri tutacak halim vardı, ne de hareket edip kendi yolumu bulacak cesaretim.
"Rahat bırakın çocuğu, konuşmak isteseydi konuşurdu zaten." diyen Younghoon derin bir iç çektiğinde geriye yaslandım. Çok konuşan birisi değildi, konuştuğunda da genellikle saçmalardı ama bazen aramızda en akıllı ve halden anlayan kişi de o olurdu.
"Neyini rahat bırakalım, ne kadar zayıfladığını görmüyor musun? Canlı bedenin cansız benliği gibi dolanıyor ortalıkta. Birisinin seni okula bırakmasından nefret edersin ama Byungchan hyung seni okula bırakıp tekrar okuldan alıyor. Gerçekten neler oluyor Jisung?" Changbin'in sitem dolu sesi aramızda yankılandığında istemsizce gerilmiştim. Changbin beni anlayan birisiydi ve biliyordum ki yaşadığımın küçük bir kısmını ona anlatsam yapacağı ilk şey Minho hyungun yakasına yapışmak olacaktı. O Byungchan gibi bazı şeyleri sineye çeken birisi değildi. Bu sadece benim için geçerli değildi, Beomgyu ve Younghoon için de geçerliydi.
"Jisung, gerçekten iyi misin?"
"İyiyim çocuklar."
"Bok iyisin. Neyin varsa hemen söyle yoksa ben Minho hyungu arayacağım."
Minho hyung. İsmini duyduğumda bile kalbime acılar saplanan adamı kaç gündür görmüyordum? Üç? Dört? Yedi? Günleri saymayı uzun zaman önce bıraktığımda o da mesaj atıp aramayı bırakmıştı. Yanından ayrıldığım günden sonra her gün mesaj atıp arayarak konuşmamız gerektiğini söylemişti ama zor da olsa onu görmezden gelebilmiştim. O da zaten belli bir süreden sonra ne mesaj atmıştı, ne de aramıştı. Galiba o da ayrılmamız gerektiğine karar vermişti.
Yaşadığı zorluğun ne denli büyük olduğunu kendi gözlerimle görmüştüm ve bu yüzden ona yardımcı olmak için elimden geleni yapmıştım ama onun ilk gözden çıkaracağı kişi de yine ben olmuştum. Bu zamana kadar kiminse vazgeçilmezi olmamıştım, olmak da istememiştim. Vazgeçildiğim her anda göz ardı ederek çöktüğüm yerden kalkıp yoluma devam etmiştim ama bu sefer farklıydı. Bu sefer gerçekten çok acıtmıştı. Onu acısıyla, kederiyle, sevgisi şefkatiyle yeri geldiğinde sert tavrıyla kabul eden ben, onun için ilk gözden çıkarılan kişi olmak gerçekten çok acıtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSung
FanfictionJisung renkleri olmayan hayatına birkaç damla renk istiyordu. Ve o gün hayatına giren o adam, hayatını değil, onun duyguları olmayan kalbini boyamaya başlamıştı. "Sen, sen koca gözlü adam. Sen benim hiçbir zaman sahip olmak istemediğim en değerli du...