Bölüm şarkısı: Kadebostany - Save Me
Hayatımda ilk defa evden kaçtığım günün soğuk rüzgarı hâlâ kalbimin etrafında sessizce eserken, o günün hatırları şimdi bile taptazeydi bende. On beş yaşın getirdiği ergenlikle birlikte kalbimdeki hiçsizlikle harmanlanmış huzursuzluk yüzünden kendimi gecenin bir yarısı dışarı attığımda ne gecenin tehlikesi ne de evde her şeyden habersizce uyuyan ailem umurumdaydı.
Anne kucağına verildiğim ilk andan yaşadığım yıllar boyunca boğazıma kadar hissizlikle o kadar dolmuştum ki o gece nefessizlikten ayaklarımın beni sürüklediği yere giderken bulmuştum kendimi. Yorgunluğun yakasına astığı sessiz çığlıklarla birlikte gözlerimdeki dinç bakışların aksine yorgunlukla kendi kendine ritim tutan kalbimin eşliğinde o gece sabahlara kadar yürümüştük hiçbir beklentimiz olmadan.
Sessiz parklar, ışıklarını kapattıkları için rengini kaybetmiş gibi görünen binalar, yolları aydınlatan lambalar ve gerideki hayata rağmen hâlâ canlı bir şekilde gecenin tadını çıkaran insanlar. Bir sürü barların, kafelerin, restoranların olduğu caddelerde adımlarken fazla renk ve ışıltı bir an gözüme o kadar ürkütücü gelmişti ki adımlarım gerilemiş, bir ireli bir geri bakarken bulmuştum kendimi.
Ama dedim ya gerideki hayatın renksizliği o kadar sessizdi ki renksiz huzurdansa renkli korkuyu tatmayı kabul ederek ireli doğru adımlamıştım.
Bir sürü farklı yüz, bir sürü farklı bedenler, birbirine karışmış gürültülü şarkılar. Bar kenarlarında kusan insanlar, duvar kenarlarında öpüşen çiftler, alkolün etkisiyle bilinçlerini kaybedip bir yere yığılanlar. Ve koskoca dünyanın içinde kendilerine yer bulamayıp diğer insanların arasına karışmaya çalışan benim gibi insanlar.
Cesur adımların arkasında saklanan ürkek bakışlar eşliğinde attığım her adımın sonunda şehrin farklı yüzlerini görmüştüm. Hatta o kadar fazla yüz görmüştüm ki bir an içimdeki ruhsuzluğun adresini unutup kendi yolumu çizmeye başlamıştım.
Saatlerin geride bıraktığı gecenin siyahı yavaş yavaş gündüzün rengiyle boyanmaya başladığında yürümekten şişen tabanlarım yüzümdeki küçük gülümsemenin silinmesine neden olmamıştı. Diğer insanları görünce kendi benliğimi unutup onların benliğini ayak uydurarak geçirdiğim saatlerin sonunda yüzüme konan bu emanet gülümseme bir barın köşesinde kavga eden bir erkek bir kadını görünce silik bir hal almıştı ama izlerini hâlâ orada saklamaya devam etmişti.
Kadının adama o kadar sert ve hırslı bir şekilde vurmasına rağmen tepkisizce karşısındaki kadını izleyen adamın bakışlarında bir an kendimi görmüştüm. O da benim gibi bakıyordu. Renksiz doğan gökkuşağı gibi.
Başka insanları dikizleyip izlemek gibi bir alışkanlığım hiçbir zaman olmamıştı ama o an ikisi arasındaki duygu arasına sıkışmış duygusuzluk o kadar dikkatimi çekmişti ki olduğum yerde durarak onları izlemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSung
FanfictionJisung renkleri olmayan hayatına birkaç damla renk istiyordu. Ve o gün hayatına giren o adam, hayatını değil, onun duyguları olmayan kalbini boyamaya başlamıştı. "Sen, sen koca gözlü adam. Sen benim hiçbir zaman sahip olmak istemediğim en değerli du...