Genç kız mailini yarın sabah 9:30'da gönderilmek üzere zamanını ayarladı. Dolu gözleriyle masasına doğru ruhsuz bir şekilde ilerledi. Mektupları masasından aldı ve çantasına koydu. Aşağıya indiğinde annesi koltukta uyuyakalmıştı. Olabildiğince sessiz olarak kapıdan çıktı. Kulaklığını taktı ve en yakın postaneye doğru yola koyuldu. Vardığında biraz sıra bekledi. Sıra ona geldiğinde tek tek mektupların üzerine mektuplardaki kişilerin adreslerini yazdı. Tek bilmediği adres Jackson'ın adresiydi. Sadece babasının şirketinin yerini biliyordu. Mektubu oraya göndermeye karar verdi ve oranın adresini yazdı. Tüm mektupları verdiğinde görevli ona "Yakın mesafe, yarın ellerinde olur." dedi. Marinette tepkisiz bir şekilde başını salladı. "İyi günler!" "Size de." dedi görevliye ve oradan ayrıldı.
Bir züccaciyeye girdi. Bu saatte neden hâlâ açık olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu. Görevli kadına yönelerek; "Hamak için ipiniz var mı?" diye sordu. Kadın gülümseyerek; "Tam zamanında yetiştiniz, kapatıyorduk, ve evet var." dedi gülümseyerek. *Ne zamanlama* diye geçirdi içinden Marinette.
Evren bile ona artık her şeyi sonlandırması için işaret veriyordu. Yani, o öyle düşünüyordu. Marinette rastgele bir ip seçti ve satın aldı. Mağazadan ayrılırken görevlilere "İyi günler." demeyi de unutmadı. Eve doğru ilerlerken kulağına çantasından çıkardığı kulaklığı taktı. Garip hissetti. Bir daha müzik dinleyemeyecek olması onu garip hissettirdi. Ama artık ne önemi vardı ki.
Eve vardığında kapıyı açtı. Annesi hâlâ uyuyordu. Kızı bir kaç dakika sonra hayatta olmayacaktı. Ama o uyuyordu. Her zaman olduğu gibi.
Marinette son kez koltukta yatan annesine baktı. Ve merdivenleri çıkıp odasına geldi. Bir sandalyeye çıktı ve avizesini yerinden çıkardı. Artık odasını sadece sokak lambaları aydınlatıyordu. Avize kısmına ipin bir ucunu bağladı. Aldığı sandalyenin üzerine çıkacaktı ki, durdu.
Masasına gitti ve bulabildiği, arkadaşlarıyla olan tüm fotoğraflarını yere dizdi. Hepsinin gözünün içine bakıyordu. Gözyaşlarının her yeri ıslatmasına izin verdi. Halatın diğer ucunu kafasına geçirdi ve bekledi. Yaşamak için hâlâ şansı vardı, hâlâ bir umut vardı. Ama o, bunu artık istemiyordu. Gözlerini kapattı. Ve altındaki sandalyeden ayaklarını yavaş yavaş çekti. Göz yaşları hıçkırığa dönmüştü. Ayaklarını tamamen sandalyeden çektiğinde elleriyle halatı tutup geri sandalyeye çıkmak istedi. Yapabilirdi, ama yapmadı. Nefesinin azalmasını hissetmeye izin verdi. Boğazı kuruyup alacak nefesi kalmadığında başı yana kaydı. Gözleri tamamen sonsuzluğa kapandı, bir daha uyanmamak üzere. Artık acı çekmiyordu. Artık kimse onu incitemeyecekti. Artık hakkında yapılan hiç bir şeyi duymayacaktı.
Genç kızın bedeni sabaha kadar orada kaldı. Çünkü annesi odasına girip iyi olup olmadığını kontrol bile etmemişti. Annesi Sabine sabah uyandığında kahvaltıyı hazırlamaya yardım etmesi için kızına seslenmişti. Kızından cevap alamayınca hâlâ uyuduğunu düşünüyordu. Bu yüzden oflayıp şikayetçi ederek kahvaltıyı kendisi hazırladı. O gün okul vardı ve Marinette'in hemen şu anda kahvaltısı yapıp çıkması gerekiyordu. Annesi kızı hâlâ odadan çıkmayınca ondan beklenmeyecek bir şekilde odasını kontrol etmeye karar verdi ve odasının kapısını açtı.
Kızı, kızı boynundaki iple odasının tavanında asılıydı. Annesi onu ilk bu şekilde gördüğünde kalbi sıkıştı ve yere düştü. Ağzı açık bir şekilde ağlamaya başladı. "Hayır! hayır!" "Hayır! benim kızım ölemez! Hayır!" ama artık her şey için çok geçti. Gözlerindeki yaşlardan neredeyse önünü göremiyordu. Kızının boğazındaki ipleri çözdü ve onu kucağına yatırdı. Teni bembeyaz olmuş, ve soğuktu. Onun artık bir ölü olduğunu kendisine yediremiyordu. Çığlıklar ata ata ağlarken ambulansı aradı.
Telefonun karşısındaki sağlık görevlisi Sabine'nin ne dediğini zar zor anlıyordu. Sesi ağlamaktan çok farklı çıkıyordu. Pek de anlaşılmıyordu. Sağlık görevlisi kızının intihar ettiğini anladığında oraya bir ekip göndereceğini söyledi ve telefonu kapattı. Sabine evin içinde bir oraya bir buraya gidiyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Artık, Marinette yoktu. Bir kızı yoktu. Neden intihar ettiği düşünüp duruyordu. Kızının ne gibi bir sorunu olabilirdi ki? Marinette'in ölü bedenine bir öpücük kondurdu. Ve yanına uzandı. Ellerini onun ellerinin yanına koydu. Onun ölmediğini, sadece bir süre uyuduğunu hayal etti. Ve onun yanında gözyaşları içinde uyuyakaldı. Uyandığında her şeyin bir rüya olmasını bekliyordu.
Marinette o gün okula gitmedi, gidememişti. Onun yokluğundan okuldaki bir çok kişi memnundu. Bazı kızlar tuvalette "Bu gün erkek arkadaşlarımızın dikkati nihayet bizde olacak" diye kendi aralarında konuşup şakalaşıyordu. Kimileri de yokluğunu bile fark etmemişti. Alya, Marinette'in boş sırasına baktığında iç çekti ve neden gelmediğini düşündü. Sonra boşverdi. Okuldaki diğer herkes gibi umursamadı. Marinette'i intihar değil, zorbalık öldürmüştü.
İlk ders bitmiş, ikinci dersin başlayacağı teneffüse girdiklerinde Adrien'ın telefonuna bir mesaj geldi. Telefonuna baktığında g-mail'den olduğunu gördü ve tıkladı. Mail'in üzerinde şöyle yazıyordu;
Anonim996'ya
———————✿ Son ✿———————-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmek için 13 Sebep -Marinette-
Teen FictionBelki de sadece bir intihardı, belki de bunu yapmak zorundaydı. Peki Marinette Dupain Cheng'i kim öldürdü? Yetişkin içerik bulunmaktadır.