Bizler dünyayı yaşıyoruz sanıyoruz ama sadece dünyadan geçiyoruz.
Göz kapaklarım titrerken soğuktan, derin bir nefes aldım. Sabahın kasvetli havası çökmüştü dört duvar ile çevrili odama, genzim de hissettiğim yakıcı his sardı parmaklarını boynuma, kuru öksürükler aciz dudaklarımdan kaçarken acıyla örttüm gözlerimin perdelerini.Yattığım yerden uyuşan, zayıf kollarımın dirsekleri ile destek alıp doğrulurken gözüme pencereme dokunan beyaz kristaller takılmıştı. Cam yüzeye tek tek çarpıp intihar ederken meraklı çocuklar gibi hayal ettim her birini, camdan içeriye bakmaya çalışırken kayıp düşen zavallı çocuklar gibi. Komik geldi bir an, gülümsedim.
Günler geçiyordu. Mevsimden mi bilinmez ama evde de tıpkı kapıma dayanan kışın vazgeçilmez yandaşı gibi soğuk rüzgarlar esiyordu. Masamızda bir tabak eksik bazen fazla oluyordu. Jimin bugünlerde sürekli etrafımdaydı, farkında olduğumu ama sesimi çıkarmadığımı da biliyordu. Gözlerinde hep kırık bir ışık vardı.
Bazı vakitler yaşamak istediğimi hissediyorum onun için, sevgisine karşılık veremesem bile benim gibi açlık çekmesini istemiyorum. Evet, Park fazlasıyla belli ediyorsun. En sevdiğim rengin sarı olduğu duyduktan sonra asla değiştirmediğin saçların gibi, en sevdiğim kurabiyenin portakallı olduğunu öğrenince her hafta pişirmek gibi, geceleri soğuktan moraran parmaklarını umursamadan penceremin altında gizli gizli ağlaman gibi küçük ayrıntılar vardı. Ah, bir de beni geçen gece öpmen. İşte o zaman emin olmuştum.
Ben ise sayfalarına bağlı kalmış zavallı bir hayalperestim.
Kapım aniden tıklandığında pencereye odaklı boş bakışlarımı sakince sağımda duran tahta kapıya çevirdim. Boş kapının üzerinde eskiden astığım posterlerini bant izleri vardı yer yer, geçmişten küçük alıntılar.
Kapı sakince açılırken hafiften dibi gelen sarı saçlar girdi görüş alanıma, üzerinde yine okul forması vardı. Bir an özlediğimi hissetim, okula gitmeyi ve sıralarda pineklemeyi. Arkadaşlarla yapılan futbol maçlarını veya kızlara bilerek basketbol topu atmayı. Sadece okul yolunda yürümeyi bile özlemiştim.
Aslında sadece normal olmayı özlemiştim.
"Hyung seni hazırlamaya geldim. SeokJin hyung aramış ve bugün hastaneye gelmen gerektiğini söylemiş."
Sırtında ki çantayı her zaman ki gibi yatağıma attığında bacaklarıma geleceğini tahmin edememiş olmalı ki dehşetle bana baktı. Bakışlarımı yüzünden çekip mavi örtünün üzerinde ki çantaya indirdiğimde gülümsedim.
"Hyung ben çok özür dilerim"
Çantayı eline aldığında kıkırdayıp elimi önemli değil anlamında sallamıştım.
"Hissetmiyorum, unuttun mu?"
Bakışları bir an duraksarken gülümsemem donmuş sadece boş bir ifade ile takılı kalmıştım. Derin bir nefes alıp doğrulurken uyuşan ellerimi havada salladım.
"Bugünlerde çok yazıyorum sanırım, ellerim sürekli uyuşuyor."
Gelmesi için işaret ederken mırıldandım. Başını hafifçe sallarken elinde ki çantayı kenara bırakıp tekerlekli sandalyemi yatağın yanına çekmiş, kollarını belime sararak oturmama yardım etmişti. Yere eğildiği sırada elim ile onu engelledim. Bazen utanıyordum. Bu benim elimde değildi elbette, utanmama sebep bir şey yoktu ama bazen...
Derin bir nefes alıp başını sallarken geriye çekildi. Hâlâ tabanları yere basan ayaklamın bileklerinden tutarak sandalyemin ayaklığına yerleştirdim. Doğrulup gülümserken ellerimi iki yanıma yerleştirdim, Bakışlarım dolu gözlerle beni izleyen gözlere tırmandığı vakit sol tarafımda bir kırgınlık oluştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Endişelenme, ben İyiyim. ⋨ Sope
Fanfiction"Sence tanrı kuluna aşık olabilir mi?" "Hayır!" dedi kafamda ki ses ama kalbim aynı fikirde değildi. "O halde neden ben yarattığıma aşık oldum?" ••• NOT: SAYFA SAYISI İLERLEDİKÇE BÖLÜMLER UZU...