Aslında her insan hastadır.
Hayat darbelerle iğleştirir onu , Yıkarak, üzerek, tüm imkanları gözle göstermeyerek. Çünkü o da bilir, düşmeyen emekleyemez, emeklemeyen yürüyemez ve yürümeyen koşamaz.
Bu hastalığın adı olgunluk derecesidir.
İnsan çektiği acı kadar olgunlaşır. Çünkü enkazların altından çıkmaya çalışa çalışa anlar nasıl kurtulacağını.
bir daha ki yıkıntıda güçlü bir sonrakinde çok güçlü ve bir sonrakinde çok daha güçlü olur buna da ben iyileşme diyorum. Bir diğer adıyla da (olgunluk).***
Kapının ardındaki kişiyi çok merak ediyordum. Berzan olabilir miydi? Eğer o ise burda olacakları tahmin bile edemiyorum.
Aklımdaki korku dolu düşüncelerle kapıya yöneldim. Elim ayağım titreye titreye kapıyı açtım. Kapıda gördüğüm kişiyle göz göze geldik.Gelenler Firdevs teyze, eşi Süleyman Amca ve Mehmet'ti. Firdevs ve Süleyman amca'nın ellerinden öpüp, "Hoş geldiniz!" diyerek içeri buyur ettim. Mehmet elindeki çiçek ve çikolatayı uzatarak "Nasılsın?" diye sordu.
Nasıl olabilirdim ki? Biraz üzgün birazda korkuyordum. Ama bu duygularımı ona belli edemezdim. Ben onun sorduğu soruya karşılık sadece başımı öne eğip "İyiyim Hamd olsun!" demekle kaldım. Elindeki çiçek ve çikolatayı aldıktan sonra o da içeri girdi. Ben de kapıyı kapatıp mutfağa yöneldim.
Elimdekileri mutfaktaki masaya bıraktım ki Rojin geldi. Ve konuşmaya başladı.
"Abla Mehmet abi de geldiğine göre seni istemeye geldiler galiba.Bir kahve yapalım o zaman. Eğer yapamam dersen de ben yaparım ama senin götürmen lazım. " dedi Rojin.
O sırada annem mutfağa girdi.
"Kızım, Rojin kahveleri yapana kadar sen de senin için hazırladığım elbiseyi giy ve kahveleri soğutmadan gel." dedi annem.
Annem bunları söyledikten sonra hızlı bir şekilde misafirlerin yanına doğru ilerledi. Bende istemeyerek attığım adımlarla odama çıktım. Yatağımın üstündeki çiçekli elbiseyi gördükten sonra çabucak üstümdekileri çıkarıp giyindim. Aynaya bakıp saçlarıma da bir düzen verdim.
Tüm bu olanları görünce bir kez daha düşünmek istedim. Gerçekten istemediğimi çok derinden hissettim. Ailemin benim iznim dışında vereceği kararlara göz yummak istemiyordum. Ama elimden de bir şey gelmiyordu. Benim yaşayacağım hayata kendileri karar veriyordu.
Sesim içime döndüğünde 'Gitme içeri! sen tek başına geldin dünyaya ve bu dünyada kendi kararlarınla yürüyeceksin, hayat kalemini başkasının tutmasına izin verme' diyor. Haksız da değil hani fakat ardımda bırakacaklarım benim ailem. Beni ben edenlerim.
Gerçi benim ne düşündüğümün ne önemi var. Vereceklerdi artık beni. Bugün tüm güzelliklere küstüm ben. Beni bulamadıkları için.
Artık gitmeliydim, merdivenlerden aşağıya doğru iniyordum ki Mehmet' i gördüm karşımda.
"Bermal çok güzel olmuşsun"
"Teşekkür ederim Mehmet. Nereye?"
"Heyecan bastı heralde kendime gelmek için elime yüzüme bi su atayım dedim."
Hafif bir tebessüm ile "İyi yaptın." Deyip mutfağa geçtim.
Rojin bana baktı.
"Abla çok güzelmiş bu elbise, sana da çok yakışmış."
"Teşekkür ederim Rojin hadi kahveler hazır ise götüreyim artık."
"Hazır abla!"
"Mehmet'i gördüm az önce acaba salona geçmiş midir?" dedim ki Doğan kardeşim su içmek için mutfağa girdiği sırada,
"Mehmet abin içeride mi?" diye sordu Rojin.
"Evet abla ben mutfağa gelirken o da salona geçti az önce."
O kahveleri bu yaşımda üstelik istemeye istemeye götüreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama oldu.
Tüm fincanları dağıttım, Mehmet kalmıştı vermediğim. Keşke dedim keşke şu an Mehmet benimle gözce konuşsa ve anlasa istemediğimi.
Tüm gözler üzerimdeydi sanki. Üzgün bakamadım. İstemediğimi anlatmak için hiçbir şey yapamadım.Ve gidip yerime oturdum.
Süleyman amca şöyle söze girdi. "Biliyorsunuz ki birbirimizi çok eskilerden tanırız. Severizde çok şükür. Şu ana kadar hiçbir komşunun sizden rahatsız olmadığı gibi biz de rahatsız olmadık. Evlatlarınızı da çok iyi yetiştirmişsiniz. Bu yüzden sizlerle aile olmak istiyoruz. Bizim hanım geçenlerde gelmişti ama ne kadar kararlı olduğumuzu anlayın diye hep birlikte gelmeye karar verdik. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Bermal 'i oğlumuz Mehmet' e istiyoruz. "dedi.
Gözlerim doldu. İstemsizce iki damla yaş aktı gözlerimden. Tarifsiz duygular içerisindeydim. Süleyman amcayla göz göze geldik. Ve konuşmaya başladı.
"Evet dedikleri takdirde istediğin zaman evine gidip gelebileceksin kızım." demişti duygularımdan habersizce. Bilmiyordu ki benim rızam dışında beni verdikleri takdirde bir daha buraya gelmeyeceğimi.
Babam ayağa kalkıp "İzniniz varsa ben kızımla şu odada biraz konuşup geleceğim"dedi.
Ve bana döndü.
"Hadi kalk kızım, iki çift laf edip gelelim senle." dedi.
Sözünü ikiletmeyip hemen ayağa kalktım. Benim kararıma göre onlara cevap vereceğini düşünerek umutlandım bi an. Gözyaşlarımı silerek çıktım odadan.
Salonun bitişiğindeki yan odaya geçer geçmez babam söze girdi.
" Gönlünde biri var mı? O gün abinin bahsettiği çoçuğu mu seviyorsun?
Eğer yok der ve bana o olayı izah eder, mantıklı bir cevap verirsen seni kimseye vermeyeceğim sen isteyene kadar. Şayet veremezsen gönlünde o varsa bile seni Mehmet oğluma vereceğim. Sen onu tanıyor olabilirsin ama ben tanımıyorum.
Şöyle bir söz vardır kızım:
Denenmiş herşey denenmemişinden iyidir. Şimdi buyur seni dinliyorum. ""Baba ben ne söylersem söyleyeyim bana inanmayacaksınız. Çünkü herşey yalnış anlaşılmadan ibaret. Bunun için bir açıklamada bulunamayacağım.Sadece şunu bilmeni istiyorum. Ben abimin bahsettiği şahsı tanımıyorum." dedim üzgün bir ifade ile.
"Tanımıyorsan yanında ne işi vardı onun o zaman. Abin yalan söylemez. Birde sen onun kız kardeşisin. Sana nasıl iftira atabilir. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz kızım. Şimdi gel söyleyecek başka bir şeyin yoksa seni vereceğimi bildirmeye gideceğim." dedi.
Babam öyle söyledikten sonra donmuştum. Soğumuştu vücudum bi anda.Gözlerimden durmadan yaş akıyordu.
" Yalvarırım dur yapma! İstemiyorum. Evlenemem, küçük bir gelin olmak istemiyorum ben.
Bana bu kötülüğü yapma! "deyip ayaklarına kapandım.Annem seslerimizi duyup geldi. Beni o halde görünce oturdu yanıma.
Ağlayarak" Bırak babanın yakasını! " dedi ve sarıldı bana.
" İstemiyorum anne, beni vermeyin!" dedim yüzüne bakarak.
" Sakin ol kızım. Herşey çok güzel olacak. "demekten başka bir şey demedi.
Biraz öylece kaldıktan sonra annem gözyaşlarımı sildi ve" Hadi gel kızım." deyip beni ayağa kaldırdı. Babam çoktan çıkmıştı odadan. Bizimde gitmemiz gerekiyordu.
Annem" N'olur belli etme kızım, anneni düşün. Herşey çok güzel olacak" dedi.
Odaya geçtik. Babam şöyle söze girdi:
"Kız vermek kolay değil. İyi seçmek lazım, bizde sizleri seviyoruz sayıyoruz. Mehmet oğluma da kanım çok ısınıyor. Biz istiyoruz ki kızlarımızın yeri hepimizinkinden güzel olsun. Şu âna kadar kim geldiyse Bermal hep 'Hayır, istemiyorum' dedi. Demek ki nasibinde Mehmet oğlum var. Verdim gitti. "
#Beşinci bölüm sonu #
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ MECNUN
AksiAynı kanı taşıyan iki insana aşık olunur mu hiç? Peki ya kanım dediğin kişinin canına bakılırmı? Herkes yaşadığı kadar bilir aşkı. Öyle ki aşk çok dillidir. Herkes kendi payına düştüğü kadar anlar, anlatır ve yayılır...! Tüm hakları saklıdır. Yazıla...