Jungwon, evin içindeki kasvetli havadan sıkılıp kendini bahçeye attı. Bahçeye şöyle bir göz attığında güzel bir ağaç gördü, türünü bilecek kadar bilgi sahibi değildi. Onun dibine oturdu ve sırtını ağacın gövdesine yasladı.
Gözlerini kapattığında kafasındaki düşüncelerle baş başa kalmıştı işte. Kafasında çatışma yaşıyordu düşünceleri. Sevmediği duygularıydı düşüncelerini birbirine düşüren. Düşünceleri ikiye bölünmüş gibiydi bu yüzden.
Bir yanı, yaşadıklarının ve içinde bulunduğu bu durumun ciddiyetini önemsiyor, Jay'e güvenmesini söylüyordu. Yaşamına devam etmesi gerekiyordu ve güvenli bir yerde olması gerekliydi değil mi? Diğer yanı ise çok duygusaldı, midesini bulandıran düşüncelere ev sahipliği yapıyordu. Tiksindiği için değildi tabi mide bulantısı, kabullenemediği içindi. Jay'den etkileniyor, buna rağmen ona karşı olan güvensizliğin de önüne geçemiyordu.
Yüzünde hissettiği karıncalanma ve yüzüne doğru verilen nefesle, düşüncelerini savaşın ortasında bırakıp gözlerini araladı. Hemen dibinde bulunan, dehşet yakışıklı, yüzün yutkunmasına sebep oluşu ise savaşta şuanlık kimin önde olduğunu apaçık gösteriyordu.
"Ne yapıyorsun?" Jay, ağaca yasladığı elini çekip Jungwon'un yanına oturdu. "Çok yorgun ve düşünceli görünüyorsun." Sakince ve onu korkutmaktan korkar gibi konuşuyordu. "Öyleyim zaten." Jungwon'un ellerine bakarak iç çekişi, Jay'in de canını sıktı. Ellerini onunkilerin üzerine koyup sıkıca sarmaladı, ince ve güzel parmakları. "Jungwon, sana yardım etmek istiyorum. Neden bu kadar geri çekiyorsun kendini?" Önce birleşik ellerine sonra da gergin surata bakış attı Jungwon. "Her şey çok fazla geliyor." Şimdi tam sırası dedi Jay, ona güvenmesini ve yanında güvende olduğunu söylemenin tam sırası. Onu çok sevdiğini söylemenin... Bir vampir de olsa ona da zor geliyordu bunlar. Vampir olmak olmak duygusuz birine dönüşmek değildi sonuçta. Öyle olsaydı eğer duygu yoksunu herkes vampir olabilirdi değil mi?
"Siz ne iş?" Ağacın tepesinde duran beden, Jay'in doğru zaman kavramını yıkıp geçti o an. "Niki, senin ne işin var orada?" Niki bir atlayışka ağaçtan inip yanlarına geldi. "İçerde canım sıkılmasın diye çıkmıştım. Jungwon hyung da burada diye gelmiştim. En son gelen sensin hyung, o yuzden soruma cevap alayım." Jay ellerini ayırıp Niki'nin karşısında durdu. O bir şeyler zırvalarken Jungwon ellerindeki boşluğun bıraktığı kötü hissi fark etmişti.
"Ama hyung şimdi flört müsünüz yoksa-" Jay, parmağını Niki'nin ağzının önünde tutup susmasını sağladı ve küçüğün arkasından kendilerinden önce kokularını hissettiği toplulukla kaşları çatıldı. "Birileri geliyor, git hemen içeridekilere haber ver."
Herkes endişe ile bahçeye toplandığında ne yapacakları hakkında bir fikirleri yoktu. "Jake hyung, büyü falan yapsan bir şeyler fırlatsan? Evi falan gizlesek?" Jake, Niki'ye ters ters baktı. "Zaman mı var acaba?! Evi gizlemek istesek - ki bu çok uzun sürer- büyüyü bilmiyorum. O kitapların arasında nerden bulayım istediğim büyüyü?" "Ya sen büyücü değil misin?!" Jake bağırmıştı bu sefer. "Hafızam o kadar iyi değil tamam mı!? Sus şimdi." Niki ağzını açıp bir şeyler diyecekken Sunghoon girmişti araya. "Kaçalım, sonra geri döneriz."
"İşte orada! Yang Jungwon'da burada çabuk!" Duyulan yabancı ses ve ardından gelen boğucu kalabalık, insan sesleri... Yedi kişi birbirine baktı. "Bırakın hepsini öldürelim işte." Bu sefer ses Jay'den gelmişti. Sesini duyurabilmek için bağırarak konuşuyordu. "Hayır daha fazla kimsenin ölmesini istemiyorum. Kaçalım." Jungwon, Heeseung'ın bu söylediğine bir yandan katılıyorken içinde de bir huzursuzluk vardı. "Siz koşun biz onları biraz oyalayıp size katılırız. Ve söz kimseyi öldürmeyeceğiz." Sunoo'nun önerisi ile herkes kafa sallayıp plana uymaya başladı.
Koşarken arkasından gelen sesleri çok net duyuyordu Heeseung. Arada bir arkasından gelen Jungwon'u kontrol ediyor ve önüne bakıp devam ediyordu. Nefesi ciğerlerini yakarken arkasına baktığında birinin elinde meşale ile geldiğini gördü. Jungwon'u hedeflediği belliydi. Hiç düşünmedi, birkaç adım geri gitti ve Jungwon'un arkasında bıraktı kendini. "Jungwon koş! Arkana bakmadan koş!" Jungwon'un koşarken duyduğu cümleler saniyelik olarak arkasını dönmesini sağlarken gördükleri ve duyduğu acı çığlıkları ayaklarının yavaşlamasına sebep oldu.
Heeseung, üzerine atılan meşale yüzünden alevler içinde bağırıyordu. Sunghoon ve Jake'de durduğunda meşaleyi atan kişide koşarak uzaklaştı oradan. Hedefi asla Heeseung değildi.
Sunghoon, en yakın arkadaşını o şekilde görmeye dayanamıyorken Jungwon kulaklarını kapatıp yere çökmüştü. Hıçkırarak ağlamaya başlaması ise Sunghoon'un da gözlerini doldurdu. Artık çığlıkları duyulmuyordu Heeseung'ın. Sessizliği ise en çok can acıtan şeydi zaten.
_______________
şey ben
heeseung aşkım valla isteyerek olmadı
bana çok sövmeyin olur mu?
neyse evet güzel günler dilerim herkese
mei kaçar~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my night guest - [jaywon] ✔
Fanfiction"...insanlar vahşi ve vicdansız yaratıklar, birbirlerini öldürmekten de asla çekinmiyorlar." Her şey geceleri Jungwon'un balkonundan gelen misafirle başladı.