Minseok, duyduğu cümle ile beyninden vurulmuşa döndü. Haddinden fazla büyümüş olan gözlerini bir an bile Bay Kim'den ayırmadan sordu. "Neden böyle düşünüyorsunuz?"
Bay Kim, derin bir nefes aldı ve büyük kolona yaslandı. Cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarının arasına koyup diğerini Minseok'a uzattı. Minseok, başını iki yana sallayınca Bay Kim, sigarasını yaktı.
"Uzun zamandır, sigara içmiyordum." Nedense açıklama yapma gereği hissetmişti. "Junmyeon liseye başladığından beri." Sigarasından derin bir nefes alınca öksürmeye başladı. Minseok, yardım etmek için uzandığında, Bay Kim onu durdurdu. "Aradan o kadar çok zaman geçti ki nasıl sigara içileceğini unutmuşum."
"Sigara içmediğiniz halde neden yanınızda sigara taşıyorsunuz?"
"Aslında taşımıyorum. Belki lazım olur diye bugün için birkaç tane almıştım. Bilirsin, bazen unutmak ya da hissetmemek için bir sigara yeter."
"İçici değilim, bu yüzden öyle mi olur, bilemiyorum." diye mırıldandı, Minseok.
Bay Kim, ufak bir kahkaha patlatıp sigarasından bir nefes daha aldı. Bu sefer öksürmemişti. Dudaklarındaki kahkaha usulca silinip yok olduğunda, aynı cümleyi tekrar mırıldandı. "Onu öldürdüler."
Minseok, sırtının buz kestiğini hissetti. Junmyeon'un öldürülmesi, intihar etmesinden çok daha kötüydü. "Neden böyle düşünüyorsunuz?" Minseok, aynı soruyu sordu.
"Neredeyse 3 yıldır birliktesiniz. Aynı evin içinde ve birbirinizi tanıyorsunuz. Söyle bana! Junmyeon, intihar edecek kadar güçsüz birisi miydi?"
"Ne demek istiyorsunuz?"
"Ne demek istediğimi sen söyle, Minseok. Oğlumu tanıyorum. Onun intihar etmeyeceğinden adım gibi eminim ama birileri karşıma geçmiş, onun intihar ettiğini söylüyor. Junmyeon'un! Buna inanmıyorum."
Minseok, derin bir nefes aldı. "Buna ben de inanamıyorum. İntihara meyilli birisi değildi ve dediğiniz gibi aynı evin içinde bunu az da olsa anlardık."
"Söylemek istediğim şey tam da bu."
"Ne?"
Bay Kim, sigarasından son nefesini çekti ve izmariti duvara bastırıp ezdi. "Aynı evin içinde, nasıl olur da birbirinizden habersiz olursunuz?"
"Nasıl yani?"
"Yanlış mı düşünüyorum? Sizler aynı evin içinde yaşayan ama birbirlerinden ayrı olan insanlarsınız."
"Yanlış düşünüyorsunuz!" Minseok, hışımla ayağa kalktı. Bay Kim de ayağa kalkmıştı ama onun kalkışı sırtındaki kamburun ağırlığı ile zorlanan bir adamın kalkışı gibi yavaştı. Minseok, devam etti.
"Son zamanlarda çok yıprandık evet ama bu bizi daha çok birbirimize bağladı."
"O zaman söyle bana. O gün, hepiniz birlikteyken neden Junmyeon sizden ayrıydı?"
Minseok, gözlerine dolan yaşların akmasını engelleyip dudaklarına sahte bir gülücük kondurdu. "Acıdan ne dediğinizi bilmiyorsunuz. İyi geceler."
Minseok, giderken Bay Kim arkasından uzunca bir süre baktı. "Söyleyecek sözü olmayanlar kaçar." diye mırıldandı, boşluğa doğru. Aklında türlü fikirler vardı. Hiçbirinin olasılığı yüzde beşi geçmiyordu belki ama bu işin peşini asla bırakmayacaktı. Herkes suçluydu. Junmyeon, dışındaki herkes. Kendisi bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Turn to CRY √
Fanfiction''Ölüyorum...'' diye fısıldadı. ''...yorgunluktan.'' Uzun boylu gölge omuzunu işaret etti. ''Burada dinlenebilirsin.'' Kısa olan, başını geniş omuzlara yasladı. Gece kadar siyah gözlerini, geceye, kapadı. Ama sabaha, açamadı. Tüm Hakları Saklıdır!