Çin'deki uzun boylu adam yoğun iş temposundan yeni kurtulmuş, evine henüz girmişti.Elindeki çantayı bir kenara fırlatıp bedenini koltuğa attı ve ayaklarını sehpanın üzerine koydu. Uzun zamandır olup bitenden habersiz olduğundan televizyonu açtı ve kanalları rastgele çevirmeye başladı. Hiçbir kanalda beş saniyeden fazla kalmıyordu. Ta ki o haberi görene kadar.
Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri takip etmişti ama genç adam hala aynı kanaldaydı. Bedenini attığı koltuktan yavaşça kalktı, zira fazlasına gücü yoktu, zaten bedenini taşıyamayan ayaklarından dolayı tekrar oturmak zorunda kalmıştı.
Bunun bir şaka olmasını diledi. Sm'nin yeni oyunlarından birisi olmasını diledi ama beyninin mantıklı tarafı bunun bir şaka olmadığını söylüyordu. Gerçekti ve eski grup arkadaşı, bir sedyede ve üzeri beyaz bir örtü ile kapalı haldeydi.
Wu Yifan, sol tarafına aniden giren acıyla kasıldı ve bir süre acının geçmesini bekledi. Derin ve titrek nefesler alıyordu ve spiker olayı anlatarak ona hiç yardımcı olmuyordu. Televizyonun sesini kıstığında, ağlamaya başladı. Gözyaşları sicim misali boynuna yol alırken nedeni belirsiz bir pişmanlık hissetti. Kalbi, vicdan azabıyla kasılırken ayağa kalktı. Zar zor pencereye ulaşıp derin nefesler aldı. Gözyaşları hala akmaktaydı.
Kendine geldiğinde kanalda hala aynı haberin olduğunu fark etti. Bir yandan televizyonun sesini tekrar açarken bir yandan da telefonunu çıkarıyordu.
''Yifan?'' dedi telefonun diğer ucundaki şaşkınlık dolu ses.
''Luhan, haberleri gördün mü?''
''Setteyim, Yifan. Hem beni aramanı beklemiyordum. Konuşmayalı uzun zaman oldu.''
''Birinci kanala bakman gerekiyor.''
''Setteyim, dedim. Televizyonu nerden bulayım.''
''Hemen bir televizyon bul ve sana söylediğim kanalı aç, Luhan!'' Yifan, bir kaplan gibi kükrediğinde Luhan gerçekten korkmuştu.
''Bekle biraz, yönetmenin odasına gidiyorum.''
Yifan sadece beş dakika beklemişti ama ona asırlar gibi geliyordu.
''Söylesene Yifan, televizyonda bu kadar önemli olan ne var?''
''Exo...'' diye fısıldadı Yifan.
Luhan'ın kaşları şaşkınlıkla kalktı. ''Exo mu? Onlar sürekli televizyonda zaten. Nesi bu kadar önemli?''
Yifan, iç çekti. ''Sadece habere bak olur mu, Luhan?''
''Hey, ağlıyor musun?'' diye sordu Luhan. Yifan konuşacak gücünün olmadığını hissediyordu. ''Sırf bir haber için mi ağlıyorsun yani?'' Luhan, gözlerini devirdi.
''Oku artık şu lanet haberi!''
''Tamam, okuyorum işte.'' Luhan, iç çekerek haberi okumaya başladığında, okuyacağı yazının kalbinde bomba etkisi yaratacağını bilse, asla okumazdı. Hatta Yifan'ın onu aramaması için telefonunu değiştirirdi. Bu haberi duyamayacağı herhangi bir yere giderdi. Yeter ki duymasındı.
''Exo'nun lideri Suho...'' diye başladı okumaya ses tonu sıkıcı bir haber okuyormuş gibi çıkıyordu. ''... Han Nehri'nin kenarındaki bankta...'' diye devam etti ancak ses tonu kıyamet kopuyormuş gibi korku doluydu. ''... Ölü-'' Son kelimeyi okuyamamıştı. Gözyaşları yanaklarından boynunu yol alırken hıçkırmamak için ağzını kapattı.
Yifan da ağlıyordu. Telefonun çarpma sesiyle kapandığını fark ettiğinde, ne zaman kapattığını hatırlamadığı gözlerini açtı. Telefonu cebine koyup dışarı fırladığında nereye gittiğini biliyordu. Luhan'ın setine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Turn to CRY √
Fanfiction''Ölüyorum...'' diye fısıldadı. ''...yorgunluktan.'' Uzun boylu gölge omuzunu işaret etti. ''Burada dinlenebilirsin.'' Kısa olan, başını geniş omuzlara yasladı. Gece kadar siyah gözlerini, geceye, kapadı. Ama sabaha, açamadı. Tüm Hakları Saklıdır!