Koyu ile yazılan yerler Çince konuşmalardır.
Ahizenin ucundaki ses endişe dolu bir iç çekti. "Buraya dön, oğlum."
Tao, başını önüne eğdi ve cevap vermeden önce birkaç saniye bekledi. "Bilmiyorum, Mama. Devam edebilirim. Etmek zorundayım. Söz verdim."
"Hiçbir söz hayatından önemli değil, Zitao. Seni özlüyorum, oğlum. Seni özlüyoruz."
"Yakında sizi görmeye geleceğim, Mama."
"Eğer ölesiye çalışmanız gereken programınızda boşluk olursa, değil mi?"
"Yeni albüm çalışmalarına başlamadan bir aramız olacak. O zaman geleceğim."
"Hep böyle mi olacak, Zitao? Sen hep Kore'de olacaksın ve ben seni hep özleyeceğim." Kadının çatlayan sesi fısıltıya döndüğünde, Tao gözlerini kapattı. "Seni sonra ararım, Mama."
Ne yapması gerektiğini bilmeyen bir çocuk gibi hissediyordu. Bir yanı ailesinin yanında Çin'de olmak isterken bir yanı da Kore'de kalmak istiyordu. Burada olmak onu yoruyordu ama gün bitip de yurda döndüğünde, kardeşim dediği insanları gördüğünde, tüm yorgunluğu bitiyordu. Biliyordu ki bu insanlar ona değer veriyordu.
Tao, derin bir nefes alıp ağrıyan ayağını zorlamamaya çalışarak yerinden kalktı. Gittikçe kötüleşen ayağına bakıp iç çekti. Bu ayakla daha ne kadar devam edebilirdi emin değildi ama verdiği bir söz vardı ve devam etmeliydi.
"Bir dahakine beni çağır, Tao-ya. Ayağının daha da kötüleşmesini istemezsin, değil mi?"
Tao, koluna giren Suho'ya baktı. Bir anda nasıl burada olduğunu bilmiyordu ama onun yanında olmasına sevinmişti. Eğer şu an kalıyorsa, sebeplerinden biri de kolundaki bu adamdı. Güçlü görünmeye çalışan ama göründüğünden kat be kat güçlü olan şu adam.
Tao, tüm hayatını etkileyecek kararı vereceği odanın önüne kadar gelip durdu. Bunu yapmalı mıydı? Verilen tüm sözler hiçlik olmuşken kendi sözüne sadık kalması doğru muydu? Elbette her şeyin bir sonu vardı ve içindeki özlem onu Çin'e çekiyordu. Gittikçe kötü olan ayağı ve buna hiç yardımcı olmayan çalışma programı onu gitmeye zorluyordu. Hangisi doğruydu? Hangisini istiyordu?
Tao, acı içinde yerde otururken gözyaşlarını bastırmaya çalışıyordu. Yaralanan bileğini tuttu ve acısının geçmesi için biraz bastırdı. Gittikçe morlaşan sızı canını yakıyordu.
"Tao-ya iyi misin?" Lay ve Suho, pratik odasından içeri girdiler ve yerde acı içinde kıvrılmış Tao'yu gördüler.
"Ben birilerini çağıracağım. Sen burada kal." Lay çıkmadan bunları söyledi.
Suho, Tao'yu yerden kaldırıp deri koltuğa oturttu ve ayağının altına yumuşak bir yastık koydu.
"Daha dikkatli olmalısın."
"Dikkatli olsam bile bir şey değişmeyecek, hyung. Acımaya devam edecek."
"Dinlenmen gerek Tao. Başka türlü iyileşemez."
Tao, Suho'nun elini itti. "Dinlenmek, ha? Comeback yaklaşırken nasıl dinleneyim?"
Suho, Tao'nun elini itmesini görmezden gelip tekrar yaraya dokundu. "Şirkete durumdan bahsedersek, en azından sen dinlenebilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Turn to CRY √
Fanfiction''Ölüyorum...'' diye fısıldadı. ''...yorgunluktan.'' Uzun boylu gölge omuzunu işaret etti. ''Burada dinlenebilirsin.'' Kısa olan, başını geniş omuzlara yasladı. Gece kadar siyah gözlerini, geceye, kapadı. Ama sabaha, açamadı. Tüm Hakları Saklıdır!