"Şimdi her şey bitti mi?"
Jongdae, oturduğu yerden doğrulup kendisi gibi düşüncelere dalmış olan arkadaşlarına baktı.
"Her şeyi Donghwan hyung mu, yaptı?"
Kyungsoo, bakışlarını Jongdae'ye yöneltti. "Gerçek katil o mu bilmiyorum ama o gece yanında olan kişi o'ymuş."
"Dedektif, Donghwan'ın aklını kaçırdığını düşünüyor. Olukça kötü bir haldeymiş. Onun yapmış olabileceğinden şüpheleniyor."
Kyungsoo, Baekhyun'un sustuğu yerden devam etti. "Ama emin değiller. Sonuçta ikinci bir yanlış anlaşılma olabilir. Şimdilik onu kurtarmadığı için yargılanacak."
"İntihar olmadığı anlaşıldığına göre Suho'yu kim ne için öldürdü?" Yifan, uzun zamandır suskun kalmaktan dolayı çatlayan sesiyle konuştu.
Yixing, boğazını temizleyerek araya girdi. "İntihar şüphesi hâlâ devam ediyor. Çünkü Suho'nun Han Nehri'ne gitmeden önce ne yaptığını bilmiyoruz."
"Donghwan, onun intihar etmiş olamayacağını söyledi. Sadece yorgunmuş." diyerek araya girdi, Luhan.
"Yine de emin olamayız." Tao, kendi kendine mırıldanır gibiydi.
Sehun, yan bakışla Tao'ya baktı. "Suho hyungun intihar etmesinin ihtimali yok. Tamam, çok yorgundu, mutlu değildi ama intihar etmezdi."
"Sehun haklı." Jongin, varlığını belli etti. "Hayallerini bu kadar gerçekleştirmişken pes etmezdi."
"Yanlış, Jongin. İnsanlar, hayallerini başka hayallere tercih edebilir." Chanyeol, iki büyük abiye bakıp devam etti. "Eğer hayalin seni mutlu etmiyorsa devam edemezsin."
"Etmelisin!" Jongdae, hızla yerinden kalktı. "En azından verdiğin sözü tutmalısın, Chanyeol."
"Burada kimseyi eski hatasından dolayı suçlamıyoruz, Chen. Sadece-"
"Sadece zoru görünce hayallerinden vaz geçmekten mi bahsediyorsun?" Jongdae, Chanyeol'ün sözünü hızla kesti.
Yifan, usulca ayağa kalkıp Jongdae'nin yanına yürüdü ve ellerini omuzlarının iki yanına koyup gözlerinin içine baktı. Aynı boyda olabilmek için başını eğmişti. "Benden bu kadar nefret etme, Chen. Sebeplerim vardı."
Jongdae, omzunun üzerindeki ellerden rahatsız olarak kıpırdandı. Bakışlarını kaçırmamıştı.
"Senden ya da Luhan hyungdan nefret ettiğim yok. Sadece insanların hayallerinden bu kadar çabuk vaz geçmesi beni deli ediyor."
"Mutlu olmadığın bir hayalde mi yaşamak istersin?" Luhan da ayağa kalkmış, Yifan'ın omzunun üzerinden Jongdae'ye bakıyordu.
"Seni mutsuz ettiğimizi bilmiyordum."
Luhan'ın duyduğu ses, Jongdae'nin değil, Sehun'undu. Luhan onun koyu renk gözlerinde toplanan parlaklığa baktı.
"Sizinle olmak değil, bu şekilde olmak. Köle gibi olmak, Sehun. Neler yaşadığımı sen biliyorsun."
"Biliyorum, hyung." diye fısıldadı, Sehun. Gözlerindeki parlaklık gittikçe çoğalıyordu. "Yine de dayanmanızı isterdim. Ne olursa olsun..."
Luhan, Sehun'un önünde diz çöktü ve yanaklarından aşağı süzülen parlaklığı eliyle sildi. "Sehun-ah, ben istediğin her zaman yanındayım, biliyorsun. Aynı sahnede olamayacağız belki ama aynı kalbi paylaşabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Turn to CRY √
Fanfic''Ölüyorum...'' diye fısıldadı. ''...yorgunluktan.'' Uzun boylu gölge omuzunu işaret etti. ''Burada dinlenebilirsin.'' Kısa olan, başını geniş omuzlara yasladı. Gece kadar siyah gözlerini, geceye, kapadı. Ama sabaha, açamadı. Tüm Hakları Saklıdır!