Cümle beyninin içinde yankılanırken nasıl nefes alınacağını unutmuş haldeydi. Başını nasıl hareket ettirileceğini unutmuş kadar yavaşça ve duraksayarak herkesin baktığı yöne çevirdi. Kısa boylu ve göbekli bir adam zafer kazanmış bir edayla Bay Kim'e sırıtarak bakıyordu ve Bay Kim hareket etme becerisini kaybetmiş gibiydi. Bakışlarını Bay Kim'e odaklamış, diğerinin cümlesini yalanlayacak bir cümle bekliyordu. İntihar etmiş olamazdı. O gece Junmyeon'un yanında olan son kişi kendisiydi. Başını hızla sağa sola salladı.
Bay Kim yutkunarak karşısındaki kişiye baktı. Onun gazeteci olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Şu anda bu gazetecinin nasıl içeri girdiğini düşünecek vakit yoktu. Henüz hiçbir haberi olmayan yakınlar, bir cevap bekleyerek kendisine bakıyordu.
"Neden bir şey söylemiyorsunuz? İntihar ettiği doğru mu değil mi? Peki, depresyon ilaçları kullandığı doğru mu?"
"Çıkarın şu adamı evimden!" Bay Kim, bağırdığında, birkaç koruma adamın koluna girip onu sürüklemeye başladı. Korumalar, adamı dışarı sürüklerken içlerinden biri, kamerayı aldı ve hafıza kartını çıkarıp kırdı. Kamerayı geri vermek yerine çöp kutusuna fırlatmıştı. Dışarı atılan gazetecinin yüzünde hala kibirli bir sırıtış vardı. Elini gömleğinin iç kısmındaki gizli cebe soktu ve her şeyin kayıtlı olduğu hafıza kartını çıkardı. Yarının gazete manşeti belli olmuştu.
Artık bir açıklama yapmanın zamanı gelmişti ve ne kadar istemese de avukatı ile birlikte dışarıda bekleyen gazetecilere yöneldi. İçerdeki insanlara açıklama yapma işini oğluna ve eşine bırakmıştı.
Merdivenlerin başına geldiğinde derin bir nefes aldı. Her gazeteciden ayrı bir soru yükseliyordu ve hepsi aynı soruyu soruyordu. İntihar mı? Bay Kim, tüm kalbiyle bunun intihar olmadığını düşünüyordu ama çıkan sonuç düşündüğünün aksiydi. Bu kadar çok mu uzak kalmıştı oğlundan? Onun ilaç kullandığını bilemeyecek kadar uzak...
"İntihar olup olmadığı henüz belli değil." dedi konuşmaya çalışarak.
"Duyduğumuza göre uyku ilacı içerek intihar etmiş. Ayrıca depresyon ilaçları da kullanıyormuş."
Bay Kim, nasıl her şeyi öğrenebildiklerine hayret etti. "İntihar olduğunu düşünmüyorum. Sonuçlar bunu gösterse bile benim oğlum yaşamayı severdi."
"Bir insanın ruh hali çok çabuk değişebilir, Bay kim. Oğlunuz Kim Junmyeon son zamanlarda türlü sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı. Dayanamayıp intihar etmiş olabilir."
"Yaşananlar kaldırılamayacak türden şeyler değil. Junmyeon intihar etmiş olamaz."
"Bir insanın gidişini hazmetmenin kolay olduğunu mu söylüyorsunuz?"
"Hayır, ama gitmenin ne kadar acı verdiğini bilen bir insan, aynı acıları başkasına yaşatmaz. Junmyeon, çok yorulmuştu ama devam etmesi gerektiğinin farkındaydı."
"Madem intihar ettiğini düşünmüyorsunuz, o zaman neden o kadar ilaç aldığının açıklamasını yapın."
"Çünkü..." deyip durdu, Bay Kim. Aklına gelen şeyin doğruluğu ile kaskatı kalmıştı. Oğlunun intihar edeceği aklının ucundan dahi geçmezdi. O zaman geriye tek bir seçenek kalıyordu.
"Bundan sonraki sorularınızı avukatım cevaplandıracaktır."
İtiraz seslerini umursamadan hızla eve girdi ve Doktor Kang'ı çalışma odasına sürükledi.
"Dinle Doktor! Oğlumun intihar ettiğine asla inanmıyorum. Bu yüzden bir sorum olacak. Birisi onu ö-öldürmüş olamaz mı?"
Doktor Kang, kocaman olmuş gözleriyle bakakaldı. "İlaçları ona birinin zorla içirdiğini mi düşünüyorsunuz?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Turn to CRY √
Fiksi Penggemar''Ölüyorum...'' diye fısıldadı. ''...yorgunluktan.'' Uzun boylu gölge omuzunu işaret etti. ''Burada dinlenebilirsin.'' Kısa olan, başını geniş omuzlara yasladı. Gece kadar siyah gözlerini, geceye, kapadı. Ama sabaha, açamadı. Tüm Hakları Saklıdır!