BÖLÜM ÜÇ

34 3 0
                                    

Düşüncelerinizi belirtirseniz çok mutlu olurum:) Keyifli okumalarr

Bir süre sonra, 19 Kasım 2020

Çoğu zaman yaşadığımı hissetmiyorum artık. Konuşmak ne demek onu bile unuttum. Bazen saatlerce yerimden kalkmadığım bile oluyor. Gözlerim bir yere dalarken zamanın geçtiğinin farkına çok daha sonradan varıyorum. Bugün bahçemize bir kedi geldi. Sap sarı tüyleri olan yeşil gözlü bir kediydi. Salıncakta sallanırken gelip kolumun altında uyudu. Onu izlerken gün battığında beni unutup unutmayacağını kendi içimde tartışıp durdum. Sanırım o da tanıştığım diğer herkes gibi gün sonlandığında beni unutacaktı. Zaman kelimesinin benim için birçok karşılığı var. Bunlardan en keskini kayboluş sanırım. Zamanın içinde kaybolursunuz, ne yaparsanız yapın asla doğru yolu bulamazsınız. Zaman sizi içine hapseder. Dileğimi dilerken bir gün tüm sevdiklerim tarafından unutulacağımı hiç düşünmedim. Sanırım hayatım boyunca yanımda olsalar başka hiçbir sorunumuzun kalmayacağını düşündüm. Hayat sevdikleriniz yoksa ne ifade eder ki, bir hiç! Bugün diğer günlerden farklı olsun diye beş mahalle öteye gittim. Orada yaşayan kızın ismi Ecrin, dileği bizimkilerden biraz farklı. O bizim aksimize hayatının sonuna kadar özgür olmayı dilemiş. Çünkü hayatının diğer döneminde, yani Yaşam'da hayatını sürdürdüğü zamanda, o özgürlüğün tanımını bir türlü açıklamayan, kendini her açıdan kapana kısılmış hisseden bir gençmiş. Bu yüzden özgür olmayı dilemiş ve dileği gerçekleştiği anda bizim gibi Batak'ta yaşamaya mahkûm bırakılmış. Onun beni hatırlamadığı geçmiş zamanda aramızda belli başlı bir konuşma geçti. Ona geri dönülemez bir dileği olduğu halde neden özgürlüğü dilediğini sordum. Ben uçuruma gittiğimde dahi özgür hissediyorum çünkü, bulutlara bakarken, hayranı olduğum denizi izlerken, Can'ı düşünürken kalbim özgürlük için ufakta olsa çırpınıyor. Bana vereceği cevabı beklerken o sakince yanıma oturarak gökyüzüne bakmamı ve ne düşündüğümü anlatmamı söyledi. Bulutlara bakarken aklıma hala tek bir dilek hakkımın olduğu zamanlar geldi. Kısacık bir anda olsa o günleri özlediğimi hissettim. Dedemin bahçesinde ailemle beraber sürekli toplanırdık. Kahkahalarımız bir an olsun eksilmez, üzüntü bize hiç uğramazdı. Yan yanayken dünyanın en özgür beş insanıydık. Ben mutlu olduğumda bulutlara bakar bir süre onları izlerim, o günlerde bunu sık sık yapardım. Bulutlar bana istediğim her şeyi yapmamı haykırırdı. Ben o an özgürlük ve mutluluktan başka duygu hissedemezdim. Batağın bulutları artık bana sadece özgür hissettirmiyor. Tam tersine onlara bakarken kalbim ufakta olsa acıyor ve ben fark etmeden gözlerimi kaçırıyorum. O gün bulutlara bakarken hislerim bir anda ağzımdan dökülüverdi. Bana bakmadan alaycı bir gülüş savurdu.

"Bak, özgür olmak için mekâna, kavramlara, nesnelere gerek yok." İki parmağıyla kafasına vurdu. "Kafanın içi özgür olsun yeter." Onu anlayabiliyordum sanırım. Sonuçta insan düşünmekten kafayı yediği durumda özgür olsa bile farkına varamaz değil mi?

"Şu an özgür hissediyor musun peki?"

Biraz uzaklara daldı. Ardından gözleri sokağın başındaki kırık şemsiyeyi inceledi, daha sonra ise karşısında yaşlılıktan boynunu bükmüş olan ağaca baktı.

"Evet. En azından eskisi kadar çok düşünmüyorum."

Şimdi tekrar onun sokağının başına gelmişken kendi içimde özgür hissedip hissetmediğimi sorgulayıp duruyorum. Sanırım bugün özgür hissetmiyorum. Çünkü sokağın köşesindeki ağaç bana üzüntüden başka hiçbir şey çağrıştırmıyor. Ya da gökyüzündeki bulutlar bana eskisi kadar iyi hissetmiyor. Sadece kapana kısılmış gibi hissediyorum. Bunda yalnızlığımın ne kadar etkisi var bilmiyorum ama adımlarım bile ayaklarıma dolanmış olan zincirleri sürüklüyor sanki. Onun yanına yavaş adımlarla yaklaşırken gözleri gözlerimi buldu. İçinden kim olduğumu sorguluyor olabilirdi.

DİLEK ÇEMBERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin