Eflal; sina tam 1 ay oldu
Eflal; ne yüzüme baktın ne de yazdıklarıma cevap verdin...
Eflal; çok özledim be, allah belamı versin çok özledim (12:42)
Görüldü.
Eflal; ne olur sevdiğim
Eflal; yalvarırım sana, cevap ver artık
Eflal; BAĞIR ÇAĞIR GEREKİRSE KAVGA ET BENİMLE AMA SUSMA
Eflal; annem birini görmezden gelmek en büyük intikam derdi de inanmazdım
Eflal; doğruymuş, sen beni yok sayışlarınla öldürdün.
(16:03)Görüldü.
Eflal; nefes alamıyorum
Eflal; annem yemek yemem için yalvarıyor, ama ona sen gelmeden yemek yemeyeceğimi söyledim.
Eflal; annem seni çağırıyor, eğer bana inanmazsan beni ara, anneme vereceğim.
(23:56)Görüldü.
Artık dayanamıyordum onsuzluğa. Yine görüldü atmış, umursamamıştı beni. Boğazım deli gibi ağırıyor ve nefes alamıyordum. Grip diye annemi geçiştirmiştim ama öyle olmadığını gayet iyi biliyordum. Su bile içmemiştim doğru düzgün. 1 aydır kendime yaptığım işkencenin sonucuydu bu.
Ağlamamak için tavana bakarken, telefon sesi doldurdu odayı. Oydu!
"Alo?" Dedim boğazımın ağrısına konuşamazken. Sesim ne kadar çıkıyorsa, o kadar çıkarmaya çalışıyordum. "Anneni alabilir miyim?" Dedi duygusuzca. Ozanın yaptığı aşağılık şeyi, bana yüklemişti! Ablasının kanser olmasına sebep olan oydu, ben değil. Ama yine de haklıydı işte.
"Bir dakika." Dedim kırıldığımı belli etmemeye çalışarak. İnanmamıştı bana, bu boğazımın o yakıcı ağrısından daha ağırdı. "Anne, telefonda!" Diye bağırdım mutfağa doğru.
Yaptığı işi anında bırakmış, yanıma koşmuştu. Telefonu elimden alıp gülümsedi bana. "Alo? Sina oğlum, lütfen buraya gel." Dedi ve ardından odadan çıktı. Ne konuştuklarını duymamı istemiyordu.
Annem her ne yaptıysa, 15 dakika içinde kapı çalmıştı. Kalbim deli gibi atıyordu, onu görecektim!
Odamın kapısını açtığı an, hızla sarılması bir oldu. "Neden kendine bunu yaptın? Benim gibi bir maço için mi?" Diye iğneleyici konuşmasıyla gülümsedim. "En azından benimle konuşuyorsun, ne söylersen söyle Sina. En azından sesini duyuyorum haftalar sonra ve bu benim için mucize." Diyerek daha sıkı sarıldım. Saçlarıma minik bir öpücük bırakıp, masanın üzerindeki çorbayı aldı eline. "Mızmız Ef!" Diyerek gülümsedi. Kırgınlık ve birazda kızgınlık vardı ama yine de yüreğimde bahar bahçe açtırmıştı.
Çorbayı içirmek için kaşığı dudaklarıma doğru uzattı. Hiç itiraz etmeden, koca tabağı bitirdim. Acıkmıştım ne yapayım!
Sonra da ilaçlarımı içirdi. Kusa kusa da olsa onun için içtim. Kitaplığımdaki kitapları inceleyerek hevesle gözlerine baktım. "Bana hikaye okur musun, lütfen?" Dediğim an yine o mükemmel sırıtışı peydah oldu yüzünde. "Koca bir bebekten farkın yok Ef!" Diye hayıflanarak kitaplıktan kitap aldı.
Deli gibi onu öpmek istiyordum ama hasta olmasından da bir o kadar korkuyordum. Gözlerim sürekli dudaklarına kayıyordu ister istemez.
"Bir varmış, bir yokmuş." Diye klasik çocuk kitabına başlarken, dudaklarına yapıştım. Evet yapıştım! Bu rezillikti ama karşılığını çok güzel almıştım. Beni belimden tutup, narince öpmeye başladı. "Minik prensesim." Diye mırıldanırken gülümseyerek cevap verdim. "Sana aşığım."
Geri çekildim bir anda. "Hasta olacaksın benim yüzümden. Ben senin yerine de hasta olabilir miyim? Öyle bir teknoloji var mı sevgilim?" Dediğimde kıkırdarak cevapladı.
"Bilmem, ama böyle hasta olacaksam ben okeyim." Dedi tekrar dudaklarımı bulurken.
•
Bende bir o kadar hastayım bugün ama sizi bölümsüz bırakmak istemedim. Çorba içirip, saçlarımı öpen bir sevgilim yok, üzücü. 🥺
Vote ve yorum atmayı unutmayın lütfen <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
küçük Velet ||texting
قصص عامةSina; beni sev istedim eflal Sina; ama beceremiyorum sana kendimi sevdirmeyi Sina; beni küçük bir oğlan çocuğu gibi görmeni istemiyorum. Eflal; seni küçük bir oğlan çocuğu gibi görmüyorum Sina Eflal; sadece, küçüksün işte