I11 -Kontrolsüz gücüm.

257 21 11
                                    

Grup geri dönmüştü. Bir sıkıntı yoktu. Onlarla bu kadar ayrıntılı konuşmamışlar ki, çabuk toplanmıştık.
Bense laf arasında konuştuğumuz bir konudan dolayı aklımdan geçen bir şeyi denemek istemiştim, ama çok gülünç görünecekti. Ne diyorum ben, yap gitsin.

Jamie'ye yönelir yönelmek gözlerimin içine bakıverdi, biraz ürkütücüydü. Nesi var bunun? Kansızlık kafa yapıyor.

"Şey, Jamie? Yanında saatin falan var mı, alabilir miyim?

Tabii, dedi. Elinden saati çıkarırken, tebessüm etti ve bana doğru uzattı.

Saati alıp aklımdan saatin gücümle havalanmasını falan geçiriyordum sürekli. Evet, sen de gülüyorsun.
Ben bunları düşünürken, o sırada Sabine ile Amir sohbet ediyordu. Sadece odaklanmam lazımdı.
biraz sonra istediğimi yapmayı başardığımda, beyaz sargının rengi tamamen kırmızıya bulanıyordu. Kendimi kullandıkça hasar alıyordum...
Ama saat elimin üstünde süzülüyordu.

ee, bu neye yarar ki, üstelik bana zarar veriyor.

Herkes şaşkınlıkla bakıyordu. "Bak ben demiştim," dedi Sabine. Ryo hariç gerisi etkilenmişti.

"Sunwoo, hemen bırak, ellerin çok kötü oluyor."

Manyak odaklanmıştım, inan duymamışım bile.

"Sun, woo. Bırak diyorum!"

Omzuma bir el dokundu ve irkildim, tüm odağımı kaybedince, saat yere düştü, kırıldı. Kaşlarımı çatarak ama üzgün bir ifadeyle saate baktım. Jamie'ye mahçup - yine drama yapıyoruz di' mi?

"Ben, ben üzgünüm Jamie! Çok -"

"Hey hey, hayır. Buna canını sıkma, eskiydi zaten! Ne işime yarar saat, inan bozuktu, ben buna markalama derim. İnsanlar kendini pazarlıyor bu gü-"

Ryo Jamie'ye ters ters baktı.

"Ryo haklı, kendine zarar veriyorsun. Üzgünüm , limitini şimdilik zorlama."

Ryo daha da kötü baktı.

"Ya... Tamam be! Ryo of, ne agresifsin. Yavşak..."

Ryo şimdi de hafifçe gülüyor.
Bana döndü ve yine üzüntülü bir havaya girdi.

"Konsantrasyonunu bozduğum için üzgünüm. Gerçekten. (Ciddi bir şekilde bakıyor, ne yapmam gerek abi!) Ama öylece yaralanmanı izleyemem." Dedi Ryo.

Haklıydı, sanırım beni seven insanların yanında olduğumu fark etmiştim. Bana bu kadar değer veren, ince düşünen, şakalaşan ve sıkılmadan seçemediğim kadar fazla bir zaman aynı kişilerle aynı ortamda bulunmak, arkadaş olmak böyle bir şeymiş. Sanırım bunca zaman denk gelmememin sebebi bu olsa gerek, ben buna kader diyorum, peki ya sen?

Elim titriyordu, aslında üzüldüğüm şey buydu, çünkü hayatım boyunca ince işlerle uğraşmıştım, aşçıydım ben, nasıl elim titrer..? "Pek canım acımıyor, sadece titriyor Ryo."
Titreyen elimi uzattım ve sargı bezini açtığında tırnaklarıma kadar kesikler oluşmuştu, bir sürü yaralar açılmıştı.

"Wei nerede millet?" Dedi Jamie.
"Az önce bir yere gitti, ondan önce de uyuyordu zaten. Yazık..." Dedi Sabine.

"Sadece beyninle yönlendirdiğin bir şeye nasıl bu kadar, bu kadar yara açılabilir... Sun... Sen iyi misin? Canın nasıl acımıyor? Elinin haline bak. (ne kadar kendimi umursamaz olduğumda tanışın, elli yerden bıçaklansam geri dönüp bakmaz gibi bir halim yok tabii ama, bu tür şeyleri genelde umursamam) Lütfen deneme bir daha. Beni endişelendiriyorsun. (Hayda, biraz fazla sahipleniyor.)"

Elimdeki bezi yavaşca çıkardı ve birkaç kez daha ben "acırsa söyle" muamelesini gördükten sonra yenisini sardı. Bu sefer daha kalın sarmıştı, elimi hareket ettirirken zorlanıyordum, amacı buydu belki ha? Şaka şaka, çok çabuk kanıyor diye... Di' mi... Ha?

Radiant, Valorant (ara verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin