Evet, Venedik sözünü duyduğumda sanırım bir şey yapmıştım... Evet... Jamje ile kapıştığımız, hatta bunun için telepatiye bile başvurduğumuz olay. Venedik'ten sorumlu bendim. Sanırım orayı bu evrende mi bilmiyorum ama, bozmuştum. Uzun uzun düşünmek isterken gerçek hayata döndüm.
"Ellerini bir süre kullanmaman gerektiğini söylemiştim. Beni üzüyorsun." Dedi Ryo. "Yeter... Darlama beni, yeteneklerimi hiç denemiyorum zaten!" Ryo hiç tatmin değildi. "Ama habire yemek yapıyorsun, ve YEMIYORSUN" Uzun bir iç çektim ve hızlıca, "Yemek benim hayatım, kariyerim, her şeyim. Hem yemek yemeyi sevmiyorsam ne yapabilirsin ki?
"Yemek yemeyi sevmiyorsan nedeb aşçı oldun?" Sırıttım. "Gurme olmadım ki ben." Dedim ve bu onu son derece aşağılayıcı hale getirdi. Buna zafer derim. Belki o şerefsizlik der. " niyetim darlamak değil ama... Wei bana bir ilaç vermişti. Izin ver-" Karşı çıktım. "Ryo, sana minnettarım ama, uzatma... Acımıyor lütfen. Sen de Dinlen artık."
Bu sözüm belki de aramızdaki eriyen buzları geri donduracak gibiydi. Bunu istemezdim, bana önem veren birini daha kaybedemem; ama kendimi suçlu ve mahçup hissediyorum- neyse siktir et, diye içimde geçirdim.
Burnumda bir sıcaklık ve vücudumdaki inanılmaz ağrıyı hissettiğimde Ryo, bana pek de anlamadığım şeyler diyordu. Boş baktığımın ve bunun bilincimin dışında olduğunu biliyordum. "Hey, her şey yolunda mi?" Cevap veremeyecek kadar güçsüz olduğumu fark edince hemen kalktı, Wei'yi aramaya gitti.Sonrası yok. O an ne düşünüyordum veya beni ele geçiren şey neydi bilmiyorum. Ama o sabah yataktan kalktığımdan beri bu boş bakışları ve mecalimin olmayışını hissediyordum. Çöküyordum, salgın bir hastalıktan geberip gitmek üzere olan insanlar gibiydim.
Uyandığımda aynı yerdeydim, odamdaydım. Kolumda serumlar, yanım iğne ve ilaç doluydu. Litrelerce kan gördüğümde, ilk protokol tarafından konuşturulmak, onların güvenlerini sağlamak ve çaresiz bırakılmak için kanımın çekildiğini ve ölüme ne kadar yakın hissettiğimi hatırladım, dehşete kapıldım. Fakat doğru düzgün sesim bile çıkmıyordu. Nefes nefese kaldım bir an. "Siktir! Yapmayın. Siktir..." Ortada hiçbir şey olmamasına rağmen algılarım direkt o güne gidiyordu. Yavaş yavaş ağlamaya başlamıştım. Durmadan aynı şeyleri sayıklıyordum. O sırada Ryo'nun konuşmalarını da fark edememiştim. Bir anda gerçek dünyaya döndüm, yanı başımdaymış. "Hey, hey hey!" "Odandasın, güvendesin..." Kafamı okşadı ve bana sarıldı. Gözlerine odaklanmamı söylediğinde biraz olsun güvende hissettiğimi hatırladım. Bugün protokolde olanlar olmuyor, evdesin, güvendesin. "Bir şeyin yok, sadece takviye... Derin nefes al ve ver... Bu kadar-Evet işte böyle..." Neler yaptığımı yavaş yavaş kavramıştım.
"Siktir Ben, ben üzgünüm. Korkmuş olmalı-" Ryo başını hayır dercesine salladı. Bana olan yakınlığını koruyarak içini dökmeye karar verdi. "Sadece korkan sen değilsin ve... korkmak özür dilenecek bir suç değil. O gün son derece kötüydü... Ben de, korkmuştum. Ama neyden korktuğumu hala bilemiyorum. Kimseyi ifşa etmek istememem, kendimi ifşa etmem... Kanımın bilincimi kaybedene kadar sömürülmesi... Ölümüne tanık olmak gibi bir şey. Bunu yaşarken senin veya sizlerin de ne kadar korkmuş olabileceğini düşündüm. Bize böyle davranan bir protokolün yemeklerini yiyor, yataklarında yatıyoruz. Bu biraz... garip. Kendimi FBI'da gibi hissediyorum." Onun için üzülmüştüm. Biraz sessizlik içinde kaldık. Sabine içeri daldı. "Serumun bitmek üzere mi... Tamam, yani iyi değilsen, dilersen sakinleştirici verebilirim ama... Ryo panik atak geçirdiğini söyledi. Yalnız etkilerinden emin değilim." Amir koridordan geçiyordu, bunu fırsat bilerek odaya daldı ve sohbete katıldı.
"Çok geçmiş olsun Sunwoo, kendine dikkat et-Ha... Sana gelince Sabine'ciğim... Öldürdüğünü yüzlerce insana say. Bunu da halledersin artık değil mi!" Diyerek gülmeye başladı Amir. Giderken masaya işaret parmağını koyarak şapkasını düzeltti, Sabine'in kulağına eğildi; "Yüzümüzü kara çıkarma... Sakın, denemeye bile kalkma... Daha önceki gibi olursa Sabine, başın büyük belada... Bu sefer bavulları toplayıp kaçamazsın, Oohv! Rüşvet, Ahahah hayır hayır. Burada para da geçmiyor Sabine." Tepesinin tası atmıştı. "Kimsin nesin bilmem, bu siktiğimin konuşması için gereken bilgileri nere-""Nereden bildiğimi sorma, venim için alelade işler Sabine ahahah..!"
"Adımı sakın ağzına alma şerefsiz herif!-"
Sabine sinirden kalkıp odasına çıkmıştı. Kapılardaki kilit sistemleri aktif olduğundan ve Klara ve Amir dışında sanırım başka kimse bulamazdı. Kendini odaya kapattı, alt katta olmasına rağmen bariz bir şekilde duyuluyordu. "Acaba kaç erlenmayeri kırdı? 1... 2... 3..? Lanet olsun, sayasım yok." Keyifli duruyordu ve odadan bana güzel dileklerini de "Sağlıcakla kalın, hanımefendi." diye belirterek ayrıldı.
"Ne boklar dedi bilmiyorum ama bayağı erdemli bi herife benziyor...Kesin evlidir." Dedi Ryo. Biraz gülüştük.
"Hey, bizimkiler terasta. Gitmek istemiyor musun?" Ryo gülümsedi. "Sen yoksan bizimkiler olmaz ki. Serumun bitince hemen gideriz."Kapı yine açıldı. Bu sefer Wei'ydi. "Biraz ayrı kalın be, Sunwoo'yu yalnız bıraksana artık! Ellerine sargı ve pansuman geçeceğim Sunwoo, serumun bitince benimle lavaboya kadar eşlik eder misin?"
"Tabii ge-geliyorum." Kalkmak istediğim zaman Ryo beni geri oturttu. "Önce serumunu çıkaralım."
"Ryo, ne olur dur yerinde. Kirra(Skye) bana yardıma gelecek birkaç haftaya, sen hekim desteği falan değilsin." Dedi Wei.
"İlla ben lazım olacağım elbet bir gün, demedi deme Ling.Ying.Wei..!"
Lavaboda pansuman yapılırken Sabine'in kalın ses tonu duyuldu. "Klara, iyi değil Wei!"
Wei hemen harekete geçti.
"Tamam, ona bakacağım, Sunwoo ile beş dakika ilgilenir misin lütfen..?" "Tabii ki, ne duruyorsun!" Wei sargıyı bırakıp koşa koşa merdivenlere yetişti. Sabine elimle ilgilenirken şunları söyledi:
"Klara... senin semptomlar onda da baş gösteriyor. Hatta bir nevi daha kötüsü... Bedeni kaldıracak gibi değil, sürekli göz dalmaları oluyor. Ona idare etmesini söyledim ve verdiğim ilaçlar neyse ki zararsızdı- ama etki etmediler. Epilepsisi olup olmadığını sordum ama yok dedi... Onun adına ben kontrol ettim ama yok. Epilepsi, travma yok. Aklıma tek ihtimal geldi, mutasyon. İşte oldu, elini sıkmadan olabildiğince dolamaya çalıştım. Çok aynı bezle durma." Sabine gelecekte olabileceklerden endişeliydi. Üstesinden gelemeyeceğini düşünüyordu. "Wei neden yeteneklerini kullanamıyor? İyileştirme yeteneği olduğundan bahsetmişti...""Aslına bakarsan Wei'yi gece terasta ağlarken ve kendi kendine konuşurken, sanırım Tanrı veya inandığı bir kimseye konuşuyordu ama çok samimi, içten ve muhtaç bir şekildeydi. Ona gidip neyi olduğunu sorduğumda kendisini kontrol edemediğini, kullanırsa aksi bir şey yapmaktan korktuğunu söyledi. Ona sakin olmasını ve denemesini söyledim ama, yine korktuğunu ve başına iş açmak istemediğini söyledi. Birkaç gündür kısa süreli bilinç kaybı yaşadığını anlamış. Klara'dan video için aparat ve Amir'den kamera almış. Bir süreliğine kaydetmiş ve akşamına sabah ne yaptığını hatırlamadığını, sonra videoyu izleyerek hatırladığını ve videoda, eğer bunu hatırlamadıysan Wei, hafızana dikkat et. Şeklinde bir vlog hazırlamış... Biraz yürek yakıcı. Ama hala savaşıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Radiant, Valorant (ara verildi)
Science-Fiction"Hey Sunwoo, bütün gün yemek yapıyorsun ve asla yemiyorsun; yemek yemeyi sevmiyorsan neden aşçı oldun ki?" Sırıttım. "Gurme olmadım ki ben." Ryo bu sefer laf dalaşında kaybetmişti. ✧*。 game cinematics, arts and storytell belongs to riot games, i d...