twenty

1K 100 116
                                    

tw // kan, intihar

Önündeki boş kağıdı aklından geçenlerle ve anlatmadıklarıyla dolduruyordu yavaş bir sakinlikle. Dolan gözlerine aldırış etmeden yazıyordu. Kendisine verdiği sözleri yerine getirmeliydi sonuçta. O da ilk adımına yazarak başlamıştı. Bilmesini ya da bilmemesini istediği her şeyi önemsemeden anlatıyordu bir bir.

Elindeki kalemi yavaşça kağıdın üzerine bırakmış, titrek bir nefes dudakları arasından kaçmıştı. Burnunu çekmiş, kazağını iyice parmaklarının ucuna kadar çekip yüzündeki ve gözünde asılı kalan yaşları silmişti. Bıraktığı kalemi tekrardan eline alıp, kaldığı yerden devam etmişti yazmaya.

Sürekli bu döngü içerisinde geçen birkaç saatin sonunda kaçıncı kağıt yaprağını harflerle doldurduğunu bilmiyordu. Her yaprak giderek nemlendikçe, başka bir yaprak ile kaldığı yerden devam etmişti.

Önünde duran kağıtları eline almış, masaya vurdurarak aynı hizaya getirmeye çalışmış ancak olmayınca rastgele bir biçimde ikiye katlamıştı. Masanın üzerinde duran birkaç ıvır zıvırı da elinin altında olan çekmecelerden birine koymuştu. Etrafına biraz bakındıktan sonra oturduğu yerde gerinerek ayağa kalkmıştı.

Aklına gelenle çekmeceleri karıştırmaya başlamış, aradığını bulamadığı her saniye biraz daha sinirleniyordu.

Oflayarak çekmeceleri karıştırmasının sonucunda bulmuştu aradığını. Gözleri parlamış, eline alırken de küçücük gülümsemişti.

Elindeki ses kayıt cihazına parlayan gözlerle bakmaya devam ederken. Tuşuna basmış, sevdiği bir şarkıyı mırıldanmaya başlamıştı.

Şarkı bittiğinde titrek bir nefesi dışarı bırakmış, gözlerinden akan yaşları koluna silmişti.

"Ağlamıyorum" deyip gülmeye çalışmıştı. Onun için sesini kaydediyordu, özlediğinde duyması için. Bir nebze de olsa sakinlediğinde konuşmasına devam etmişti.

"Seni seviyorum..." diyor. "...hem de çok."

"Benim için üzülme..." titrek bir nefes daha bırakmış, ufacık bir hıçkırık da onu takip etmişti. "...iyi olacağım, inan bana"

Kulaklarına dolan ses ile kafasını masasına çevirmişti. Ekranı parlayan telefonuna bakarken, kimin aradığını çok iyi biliyordu. Günlerdir, ne aramalarına ne de mesajlarına cevap veriyordu. Kendisini merak ettiğine adı kadar emindi.

"Arama işte" diyor, sanki duyacakmış gibi.

Camın önünde duran sallanan sandalyeye oturmuştu yavaşça. Cama değip, eriyen kar tanelerini izlemişti bir süre. Oturduğu yerden kalkıp pencereyi açmış, soğuk rüzgarın tenini yalayıp geçmesine izin vermişti.

"Ah..." diyor, "...hala kayıtta mıydı?" kendi unutkanlığına gülmüş, bir süredir çalan telefonuna bakmıştı tekrardan.

"Kendini kapatma benden sonra, tamam mı?" diyor, ciddi bir yüz ifadesiyle. Kalkmış, pencereyi kapatıp geri yerine oturmuştu.

"İçerisi fazla soğuk oldu"

"Bu suskunluğu evet olarak sayıyorum" demişti gülerek.

"Zaten, bu sadece bir ses kaydı..." derin bir nefes alıp kendi  kendine mırıldanmıştı. "...ne bekliyorsam"

"Hayatını yaşamayı unutma" demişti. Kulağına dolan zil sesi ile küçük gözleri büyümüştü.

"Aşağıdasın şu an değil mi?" kendi kendine kafasını sallamıştı yavaşça. Kendisini onaylamıştı bir nevi.

smoke Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin