Doktorun söylediği tek bir kelime beyninin en derinliklerinde yankılanırken yavaşça gün yüzüne çıkmaya başlamıştı bile. Bilmediği bir sürü terimin arasına sıkıştırılmıştı o kelime, boğazına yapışmış bir el misalı nefessiz bırakıyordu kendisini.
Boğulduğunu hissediyordu, bu oda değildi onu boğan ya da herhangi başka bir nesne. Zihninde yankılanan kelimeydi; boğazına dolanmış, iki ucundan da kendi elleriyle sıkıca tutuyordu onu. Kendi kendisini boğuyordu fark etmeden.
Oturduğu koltuktan hızlıca kalkmıştı. Artık başı da dönüyordu, ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Gözlerini sıkıca yummuş ve yutkunup tekrar açmıştı. Buradan gitmek istiyordu. Bu odadan, bu hastanenin o kasvetli ve ölüm kokan yollarından geçip gitmek istiyordu. Yolunu bir daha bu tarafa yönlendirmekte istemiyordu.
Sarsak adımlarla kapıya ulaşmış ve kendini bu odanın dışarısına atmıştı hızlıca. Ölüm kokan bu koridorlardan geçip, buradan kurtulmak kalmıştı geriye.
Hızlıca ilerlerken fark etmeden bir hemşireye çarpmıştı bile. Özürlerini ağzında yuvarlayarak söylüyordu bu çalışana. Geri dönüt beklemeden yine hızlı adımlarıyla çıkışa doğru ilerlemeye çalışıyordu.
Bir kaç dakikayı ardında bırakırken sonunda o yerden kurtulmuş ve bahçeye adımını atabilmişti. İşe yaramayacağını bilse de derin bir nefes çekiyor, ciğerlerine ulaşıyor sonra o nefes.
"Minho" duyduğu sesi umursamadan ilerlemeye başlıyor.
Adını tekrar duyuyor bu tanıdık sesten. Durmadan devam ediyor yine yürümeye. Topuklu ayakkabılardan çıkan sese adının yankılanması da karışıyor. Artık hastanenin de bahçesinden kurtulmuş, bu yere bir daha gelmemekle ilgili şeyler mırıldanıyordu.
Bileğinden tutuluyor aniden. Sertçe geri kurtarıyor bileğini. Hızlıca arkasına dönüp donuk bakışlarını karşısındaki yüze odaklıyor."Ne var?" sert çıkan sesi karşısındaki bedeni ürkütüyor.
"Konuşmak istiyorum sadece."
Histerik bir kahkaha kaçırıyor dudaklarından karşısındaki bedenin söylediklerine karşı.
"Konuşmak mı? O şansını kaybettin sen." arkasını dönüp gideceği zaman tekrar bileğinden kavranması ile gözlerini deviriyor.
"Minho, lütfen." yalvarırcasına konuşuyordu beden. Minho'nun ise ona kanmaya niyeti yoktu.
"Çek elini" sertçe kurtarmıştı yine elini.
Hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı arkasındaki bedeni umursamadan. Son kalan gücüyle ilerlemeye çalışıyordu. Yanındaki küçük Minho'nun da elinden tutuyordu. Onun elini bırakırsa eğer arkasını dönüp o kadının, annesinin, yanına gideceğini biliyordu. Bu yüzden sıkı sıkı tutmuştu onun elini.
Sıkı sıkı tuttuğu el onu küçük bir parka çocuk parkına getiriyor. Akşam saatlerine yaklaşıldığından etrafta koşuşturan küçük çocuklar yok. Parkın yanından geçen tek tük insan var.
Ayakları artık bedenini taşımak istemezken boş olan bir salıncağa oturuyor hemen. Küçük Minho ise onun yanındaki boş salıncağa oturmak yerine kalbinin içine oturuyor. Kendisine orada daha güzel bir yer bulmuş. Bu oturuştan sonra bedeninin daha da ağırlaştığını hissediyordu. Kalbinde yer edinmiş olan küçük, ağırlığını taşıyamadığı bedenine fazla gelmişti ancak onun yeri orasıydı; benimsemişti artık. Ara sıra onun peşinde dolaşır, bazen de kendisine daha da yük olurdu ama çok geçmeden de bırakıp giderdi o küçük kendisini. Alışmıştı artık, çoğu şeye alıştığı gibi onun arada yanında belirmesine de alışmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smoke
Fanfictionsquxrrelx Artık şu lanet olası şeyi kullanmayı bırak. kxttyknow Bu seni ilgilendirmez tw/ kan, intihar, argo ve küfür, rahatsızlık verici davranışlar, sigara ve madde kullanımı [dram.] ikibinyirmi mayıs