10

141 16 34
                                    







Kavganın üzerinden 10, kuzenine gidip de kapıdan içeri bile giremediği günün üzerinden 7 ve babasıyla tartışalı birkaç gün olmuştu.

Ellerindeki yaralar iyileşmişti ancak kalbi acıyordu hala. Jisung'un kapısına dayanmıştı, kalacak bir yeri yoktu sonuçta o odaya dönemezdi ancak Jisung Mark'ı dinlemeden kapıyı yüzüne çarpmıştı. Kuzeninden çok arkadaşına güveniyor olmalı ki işin aslını dinleme gereği bile duymamıştı. Dersleri ekip Jaehyun'un odada olmadığına emin olduğunda tüm eşyalarını toplamıştı, kalacak yer bulana kadar Lucas ve Jungwoo ile kalacaktı mecburen. Başka gideceği kimsesi kalmamıştı ve yalnızlık suratına çok kötü çarpmış, sarsmıştı Mark'ı. Birkaç gündür ektiği dersler elbette babasının kulağına gitmemişti ancak yurt müdürü 10 gündür olmayan Mark'ı tabii bildirmişti. Babasıyla tartışması için yeterli bir sebepti. Aynı ülkede bile olmayan ailesi her ne kadar da ona bir şey yapamasa da sözleri yetmişti devrilmek üzere olan Mark'ı yıkmaya.

Düşünceleriyle boğuşurken omzundaki çantasına daha çok asıldı. Ellerinin ısınmama sorununu Jungwoo tesadüfen fark etmişti ve şimdi de onun verdiği minik ısı yastıklarını tutuyordu cebinin içinde. Asla pişman değildi odadan ayrıldığına. Özellikle anne-babasından daha çok ona sahip çıkan Jungwoo ve Lucas iyiki demesini bile sağlıyordu.

Omzuna çarpan bedenle sarsılmıştı, buzlu olan yola rağmen düşmemesine şükredip kafasını kaldırdığında gördüğü bedenle birlikte gülümsedi ancak sonrasına ne yaptığını fark edip hemen düşürdü yüzünü. Kafasını eğip çarptığı bedenin yanında geçip gidecekken kolunun tutulmasıyla pek de başarılı olamadı bu isteğinde. Bedeninde güç kalmamış gibi hissettiği için de zorlamadan onu tutan bedene döndü, kendisine umutla baktığını fark ettiğinde ise gözlerini devirmeden edemedi.

"Beni rahat bırak Donghyuck."

Sesinin soğukluğunu ilk defa böylesine hissetmişti Donghyuck. Her zaman yumuşak ve tatlı bir ses tonuna sahip olan arkadaşının ona bu kadar yabancı bir sesle konuşması Mark'ı ne kadar da fazla kırdığını hissettirmişti.

"Kaç gündür sana ulaşmaya çalışıyorum lütfen beni bir kere dinle Mark."

Mark on gün öncesine kadar en yakın arkadaşı olduğu bedenin kendisine yalvarır gibi bakmasını kaldıramazdı. Donghyuck onun en yakını olmuşken onu bir yanlışında silecek birisi de değildi ancak aklı karışıktı ve çok kırılmıştı. Elbette aramalarını görmüştü. Jaemin'in aksine her gün arıyor, kendisine ulaşmaya çalışıyordu ama Mark buna izin vermiyordu. Şimdi karşılaşmaları ve ona böylesine üzgün bakması pişman olmasına yetmişti.

"Tamam."

"Üşürsün sen şimdi. Bana gidelim mi? Lütfen hemen reddetme sadece hava soğuk ve ben-"

"Tamam Hyuck, gidelim."
Yine çenesi düşen bedeni susturmanın yolunu lafını kesmekte buldu.

Hemen bir taksi çağırdılar ve eve gidene kadar da tek kelime etmediler. Kapıdan geçtiklerinde Mark bir ara çıkmak bilmediği evde kendini yabancı gibi hissetmişti, nefret etmeye başladı hissettiği anda bu duygudan.

"Kahve yapayım ben hemen."

Engel olma gereği duymadığı bedenin mutfağa gidişini izledikten sonra kendisini salon koltuklarına attı. Montunun cebinden telefonunu alıp mesajlara girdiğinde Jungwoo'nun nerede kaldığına dair olan mesajına tıkladı ve kısa bir cevap yazdı.

'Donghyuck ile birlikteyim. Bırakacak gibi de değil bu akşam burada kalacağım sanırım, yarın görüşürüz Hyung.'

Cevap gelmesini beklemeden sohbetten çıktı ve ellerinde kahve fincanlarıyla gelen bedenin yanına yerleşmesini bekledi. Bir süre Donghyuck'un lafa girmesini bekledikten sonra hala konuşmayan arkadaşının bir elini kavradı.

"Kızgın değilim ben sana Hyuck, kırgınım. Kızgın olduğum kişi Jaehyun. Ben size kırgınım çünkü beni yalnız bıraktınız. Olayın aslını öğrenmeden-"

"Çok özür dilerim Mark. O şokla ne yaptığımın farkında değildim ben. Jaehyun'un iyi olduğunu gördükten sonra sana döndüm ancak gitmiştin çoktan. "

Herkes kendisine göre haklıydı işte.
Mark hiç değilse bir arkadaşı onu dinlemek istiyor diye sevinmeli mi bilemiyordu. Elini tuttuğu bedene biraz daha yaklaştı ve kendisiyle birlikte arkaya yaslanmasını sağladı. Bir kolunu Hyuck'un omzuna attı.

"Neden Jaehyun'a bu kadar çok sinirlendin peki?"

Kahvesinden bir yudum alıp arkasına yaslandı Mark. Donghyuck'u da yanına çekip aralarındaki buzları eritmişcesine, onu affetmişçesine kolunun altına aldı.

"Jaehyun'un sevgilisi olduğunu bilmiyordum. Ben bilsem asla-"

Nasıl açıklayacağını bilmediğinden donup kalmıştı Mark. Gözyşalarını tutmaya çalışıyordu, boğazı düğümlenmişti adeta.

"Bilsem yapmazdım. Hyuck sana yemin ederim bilmiyordum. Ben o kadar kötü biri değilim."

Donghyuck az da olsa anlamıştı. Detaylara gerek görmüyordu arkadaşının ne kadar da dibe batmış olduğunu anlamak için. Derin bir iç çektikti, tek elini Mark'ın saçlarına attı.

"Ben sadece sevdim."

İnce hıçkırığını ağzından kaçırdı, gözyaşları da hıçkırığıyla birlikte bıraktı kendilerini. Saçlarındaki elin verdiği güven hissi ile birlikte iyice saldı, durdurmaya çalışmadı gözyaşlarını.

"Ben çok sevdim Hyuck, çok sevdim." Sayıklamaları ise küçük dairede yankılandı.



...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
No Talk Between Us | JaeMarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin