1

480 25 19
                                    





Elindeki kitabın okuduğu sayfasını ince parmakları yardımıyla büktü, ardından okuduğu satırların verdiği huzur ile sakince önündeki sehpaya bıraktı.

Saçlarının arasına karıştırdığı eli, yanındaki pencereye uzanan bakışları ve üzerindeki kalın siyah hırkası ile oturduğu pufta biraz geriye kayınca kendisini izleyen bir çift gözü farketti.

Gözler birbirini buldu ve dudaklardan kelimeler yuvarlandı o an.

''Bana kurduğun üç cümleyi de kurmuyorsun artık hyung."

Saçlarında dolaşan ellerini kucağına yuvarlandı ve alışkanlık olmuş gibi yine dudaklarını araladı ancak konuşmadı.

''Diğerleriyle konuşuyorsun ama..." sesindeki ilgisizliğin altına saklanmış merak ve endişeyi fark edebiliyordu karşısındaki ama bundan haberi yokmuşçasına devam etti. " ...ama benimle neden konuşmuyorsun?"

Dediklerinden pişman olmuş gibi hızla değiştirdi cümlesini. Panikle sesi olduğundan daha ince çıkmıştı.
"Seni böyle de seviyorum, merak etme hyung."

Cümlelerinin ardından gözlerini kapattı ve oturduğu yatağına yattı. Yüzünde küçük bir tebessüm vardı şimdi.

"Bugün seni dışarıda gördüm, mutluydun hyung. Yanındaki seni güldürüyordu."

Tebessümü gülümsemeye döndü.
Gözlerini aralayıp karşısındaki gözlerle birleştirdi bakışlarını.
Gülümsemesi gittikçe soldu, o gözlere baktığı her saniyede birer birer.

Pufta oturan beden ayağa kalktığında o da peşinden kalktı. Kapıya ilerlediğini fark etti.

"Nereye gidiyorsun? Saat çok geç oldu."
Konuşurken gardrobun kapılarını aralayıp içinden bir mont aldı, ona verecekti üşümesin diye.

Kapının önündeki beden kafasını arkaya çevirdi ve dudaklarını araladı.
Uzun zaman sonra ilk defa konuştu onunla.

"İstiyorsan gel, Mark."

Gardıroptan eksilen mont sayısı ikiye çıktı.

...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
No Talk Between Us | JaeMarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin