16

124 15 14
                                    





Mark, dizlerinde yatan ve iç çekişleriyle uyuyakalmış Taeyong'un saçlarını okşamaya devam etti. Merdivenlerden gelen adım seslerini duyana kadar da bunu yaptı.

Jaehyun ikilinin yanına vardığında önce kenardaki şişelere bir göz attı. Sonra ağlamaktan kızarmış yüzü ve hala titreyen omuzlarıya Mark'ın dizlerinde uzanan Taeyong'un yanına eğildi. Derin bir iç çekip bitap düşmüş bedeni Mark'ın bacaklarından kaldırdı, kucağına aldı. Mark da Jaehyun'u takip edip parktan uzaklaştılar.

Birkaç sokak geçtikten sonra Jaehyun ağrıyan kollarına daha fazla dayanamadan kaldırımların birine oturmuştu kucağındaki bedenle. Taeyong ağır olmasa bile uzun süre taşınabilecek kadar da hafif değildi. Mark'ın da yanına oturmasıyla gecenin karanlığına dikti gözlerini. Sessizliği bozmak içlerinden gelmiyormuş gibi kaldırımda yan yana oturarak Taeyong'un nefeslerini dinlediler bir süre.

Mark bir an önce yurda dönmek istiyordu artık. Jaehyun'un dinlenmesini beklemek istemediğinden ayaklandı ve uyuyan bedeni kendi kolları arasına aldı bir çırpıda. Nereye gideceğini bilmediğinden kaldırımda oturan bedenin ayaklanması için bir bakış attı ve ilerlemeye başladı. Arkasından Jaehyun'un geldiğini duyabiliyordu ve bu da onun doğru yolda olduğunu gösterirdi.

Sevdiği çocuğun sevgilisi kollarının arasında uyuyordu.

Kalbi ağrıya ağrıya, yana yana attı adımlarını. Ağırlıktan değil de bir zamanlar ona dokunmuş olduğunun bilinciyle yanıyordu elleri. Bir zamanlar bu dudakları öpmüş olduğunun, bir zamanlar her bir hücresinde gezdiğinin bilinciyle alev alevdi. Kalbinin hemen üzerinde atan kalbi hissedebiliyordu ve bir zamanlar o kalbin içinde sevdiği çocuğun olduğunu bilmek yakıyordu her yerini.

Mark artık düşünmek istemiyordu. Onların belki de mutlulukla devam eden ilişkilerinin bitmesine sebep olduğunu, bundan sonra ne yapacağını, Jaehyun'u, Taeyong'u... artık düşünmek istemiyordu hiçbirini. Jaehyun ile aralarında ne olacaksa ya da olmayacaksa hepsini onun ellerine bırakmıştı. İçi yana yana aldığı intikam ve hemen sonrasında Taeyong'un bu halini görmek bir an önce bu oyunların bitmesini istemesine sebep oluyordu.
Daha fazla oyun istemiyordu.

Düşüncelere dalmışken Jaehyun'un durduğunu işitmesiyle adımlarını durdurdu. Yanında kalan apartmana girdiğini gördüğü bedeni takip etti. Birkaç kat çıktıktan sonra kollarından gücün çekildiğini hissedebiliyordu. Hızla kapıya geldiklerinde Jaehyun'un anahtara ihtiyaç duymadan kendi anahtarlarını çıkarttığını ve kapıyı açtığını gördüğünde sessiz kaldı, nutku tutuldu.

Bir hışımla girip evde olan tek odaya ilerledi ve kucağındaki bedeni bıraktı. Üzerini değiştiremezdi ancak bunu Jaehyun'dan isteyebilirdi. Nasıl olsa her yerini görmüştür, nasıl olsa dokunmuştur. Üzerini o değiştirsin düşünceleri yiyordu içini. Salona döndü ve koltuklardan birine kendisini bırakmış bedenin karşısında durdu.

"Onun üzerini..." boğazındaki yumru bir türlü gitmiyordu. Cümlesini tamamlayacak kadar güçlü hissetmese de bir çırpıda söylryip kurtulmak istedi.

"...üzerini senin değiştirmen daha doğru olur."

Anladığını biliyordu. Tek bir laf söylemeden oturduğu yerden kalkıp odaya ilerleyen bedenin arkasından baktı. Omuzları çöküp de az önce Jaehyun'un oturduğu yere kendisini bırakmadan önce üzerindeki kabanını çıkarttı. Daha birkaç saat önce öpüştüğü en yakın arkadaşı, sevdiği çocuğun sevgilisyle bir parkta karşılaşması ve onu evine kadar kucağında taşıması... Yorgun hissediyordu. Her bir hücresi uyku için yalvarıyordu. Gözlerini kapattı ve kafasını arkaya attı. Derin bir iç çekti ve artık bitmesi için tanrıya rica etmeye koyuldu.
Daha fazla oyun istemiyordu.

Nefeslerini toparlayıp da gözlerini araladığında kendisine bakan Jaehyun'u gördü. Gözlerini devirdi ve ayaklandı Mark. Elindeki kabanını sıkıca kavradı ve dış kapıya ilerledi.

Kendisini sokağa attıktan sonra derin bir nefes aldı, ihtiyacı vardı. Ardından geldiği yönde yürümeye devam etti. Nereye gittiğini, nerede olduğunu bilmiyordu ancak yine de yürüdü. En basiti bir taksi çevirir, bir durak bulur da otobüse binerdi. Birkaç adım atmıştı ki kolunu yakalayan bedenle durdu. Jaehyun hafifçe kavradığı kolu bırakmadan konuştu, Mark'ın ona dönmemesini önemsememeye çalışarak.

"En azından birlikte dönelim."

Bugün planı olduğunu söyleyip de onu ekmesine değindiğini anladı Mark. Nereye gideceğini bilmediğinden onaylamakla yetindi ve kolundaki tutuştan kurtuldu. Yan yana yürümeyi sürüklenmeye tercih ederdi.

Tek bir laf çıkmadı ağzından. Zaten çok konuşmazdı Jaehyun'la ancak bugün ayrı bir isteği yoktu. Hala kollarının yandığını hissederken, hala dudakları üzerinde Donghyuck'un dudaklarını hissederken Jaehyun ile konuşmak ve yaptıklarını, yaşattıklarını tekrar tekrar hatırlamak istemiyordu. Kendisini kirli hissediyorken sevdiği çocuğu da kirletmek istemiyordu. Hala Jaehyun'u önemseyen tarafına hiçbir zaman laf geçirememişken şimdi de bunun için çabalamadı ve yerdeki taşlardan birine tekme attı, uzaklaşmasını izledi.

Odaya çıktıklarında güneş yeni yeni doğmaya başlıyordu. Adım atmaktan bacakları ağrıyan Mark, önce pijamalarını giymiş ardından da yorganına sarılmıştı. Uzandığı yerden karşı yatağında yatan Jaehyun ile göz göze geldiğinde ikisi de kaçırmamıştı gözlerini. Günü  yorgunluğu sayesinde morarmış göz altlarına sahip olduğunu bilen Mark, kendisine dünyanın en güzel şeyiymiş gibi bakan bakışlardan kaçmak istiyordu. Jaehyun bakışlarıya yakıyordu tenini. Yorganı gözlerinin altına kadar çekti utancından, yine de göz temasını bozamadı. Uykusu olsa bile sabaha kadar bakmak istiyordu siysh gözlere. Ancak Jaehyun uykuya daha fazla dayanamazdı.

"Daha fazla oyun istemiyorum."

Mark düşüncelerini Jaehyun'un ağzından duymasıyla şaşırdı. Cümlesi bittiği gibi arkasını dönen ve uykuya dalan bedenin sırtını izledi bir süre. Farkındaydı artık. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Yarın her şey yeniden başlayacaktı.



...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
No Talk Between Us | JaeMarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin