2.Bölüm

7.2K 307 3
                                    

5 yıl sonra

🫀

Simsiyah parlak tüylere bakarak bir kez daha gülümsedim. Artık bana huzur veren tek şey kesinlikle Hejaydı. Tam gerçekten huzurluyum derken içeriden babamın bağırış seslerini duydum. İçimden bu konak ve huzur demeyi de eksik etmemiştim. Yusuf abimde bağırınca ikisinin kavga ettiğini anlamıştım. Neler oluyordu, Yusuf abim asla babamın önünde konuşmazdı. Hejayı çabucak içeri koyup ahırdan çıktım. Sesler ben yaklaştıkça artıyor, annemin ağlama sesleri Şiyar abimin "Baba biraz sakin" diyişi dolduruyordu kulağımı.

Gördüğüm manzara hayra alamet değildi. Abimin arkadasında Eroğlu kızlarından Berfin vardı. Abim ve babam burun burunaydı. İçeri girdiğimde tüm gözler üzerime dönmüştü. Abim bir kez daha babama "Bav!" diye seslendi. "Ben sana bu güne bu gün Canlı saygısızlıkta bulunmadım, lafın üzerine laf söylemedim. Sen ne dersen odur dedim. Ama bu gün söylüyorum, Berfin benim sevdiğimdir, karımdır. Beni kararımdan kimse vaz geçiremez. Geçmiş geçmişte kalmıştır." diyerek çenesini dikleştirdi. Dediği şeylerle şoka uğramıştım. Eroğulları ile aramızda beş yıldır süre gelen bir savaş, düşmanlık vardı. Bertan Eroğlu düğüne üç gün kala benim ablamın canına kıymasına sebep olan adamdı. Fakat sorun berfinde değildi, onun bir suçu yoktu.

Abim adam gibi babamın karşısına çıkıp seviyorum deseydi kimsenin diyecek tek bir sözü olmazdı. Ben Berfini ölen kardeşim yerine koymuştum. Ne onun nede Berfunun bir suçu yoktu. Asıl Eroğullarının erkeklerindeydi suç, hepsi birer pislikti. Duyduklarım hala kulaklarımın uğuldamasına sebep oluyordu. Abim Berfini kaçırmış, karısı yapmıştı. Babama döndüğümde çenesi titriyordu. Üç abimde konuşmuyordu. Hepsinin erkekliği buraya kadardı demekki. Hızla ortaya adımlayarak "Neler diyorsun abi, ne oluyor." diye sordum. Babam tek bir kelime söylemeden abimin yüzüne bakıyordu, ortamda rahatsız edici bir sessizlik hakimdi. En son babam, yüzüne tükürerek "Helin den utan." demiş ve gitmişti.

Her şey o kadar hızlı oluyordu ki hiç bir şeye anlam verememiştim. Berfine baktığımda ağlıyordu. Benden bir yaş büyüktü. Gayet güzel ve alımlı bir kızdı. Tekrar abime döndüm. Hayran olduğum adam gözümde başka birine bürünmüştü. Sessizce "Ne yaptın sen abi." dedim. Abimin gözleri gözlerimle buluştu ve sertçe yıtkundu. Gözlerini hemen gözlerimden çekmişti, gerçekten utanıyordu. Annem bir yandan ağlıyor, fenalık geçiriyordu. Abilerim bir yandan telefonlarla konuşuyordu. Daha konaktaki kargaşa bitmeden dışarıdan üç el silah sesi duyuldu. Berzan Eroğlu geldiğini haber vermişti.

Hışımla açılan kapıyla bakışlarımız oraya döndü. Kapının önünde üç kişi vardı, Berzan Eroğlu, Baver Eroğlu, Baran Eroğlu. Kardeşlerini almaya gelmişlerdi. Bertanın buraya gelecek yüzü yoktu belliki. Berzanın gözlerindeki ateşi görebiliyordum. Bir kez daha ateşledi silahı. Berfin abimin arkasında duruyor ve durdurak bilmeksizin ağlıyordu.

"Sen kimsin ulan?" diyerek öne atıldı Berzan. Bana bakmayı es geçmişti. Ama ben gözlerimi ayırmadan onun yüzüne bakıyordum. "Benim kız kardeşimin senin evinde ne işi var şerefsiz." diye bağırdı bir kez daha. Bir silah daha ateşledi, bu sefer avlunun ortasına. Abim konuşmuyordu, konuşamazdı. Silahın avlunun ortasında, abimin ayağının önünde patlaması benim için son damla olmuştu. Öne atılarak, " Asıl sen kimsin? Kimsinde benim konağımı basmaya gelirsin? Birde siz kimsiniz diye soruyorsun!"

Berzan bakışlarını yavaşça bana değdirdi. Bir kaç saniye sonra, "Senin abin, benim kardeşimi kaçırdı. Sen hala karşıma geçmiş ne hakla konağımı basıyorsunuz diyorsun!" diye tısladı. Ona olan öfkem beş yıldır tazeydi. "Senin abin, benim ablamın canına kıymasına neden oldu. Şimdi al köpeklerini siktir git konağımdan. Ağalar toplanır o zaman gelirsin anca, adam gibi." dedim son kelimeleri vurgulayarak. Beni ciddiye almıyormuş gibi güldü. "Kardeşimi almadan, şuradan şuraya gitmem, bilmiş ol" demişti.

Bir adım daha ilerledim. Aramızda bir adımlık mesafe kalmıştı. "Kardeşine soralım seninle gelmek istiyormu diye Berzan ağa. Nede olsa kendi isteği ile kaçtı." Gözlerini üzerimden ayırmıyordu. İfadesizlikle bana bakıyordu. Bir kaç saniye bakışmanın ardından kafamı Berfine doğru çevirdim. Hala abimin arkasındaydı.

"Berfin sen abinle gitmek istiyor musun?" diye sordum. Önce cevap vermedi, bir kaç saniye düşünmek istedi. Bir yanda abileri vardı, bir yanda sevdiği adam. Abisine istemiyorum derse, hem abisinin hemde benim hayatımı yakacaktı. Yada istemiyorum derse yada demezse ölecekti." Ben Yusufla kalmak istiyorum." dedi sessizce. Bu dört kelime benim ölüm fermanını yazmıştı belkide. Ya da belkide onun. Berzan bir kaç saniye hareket etmeden ve hiç konuşmadan kardeşini izledi. Daha sonra baran abisinin koluna dokunarak konaktan çıkardı.

Sadece bir kaç dakikada olmuştu tüm bunlar. Neler olduğuna inanamıyordum. Berzan Eroğlu benim konağımı basmıştı. Üstelik kız kardeşi için. Trajikomik bir durumdu. Gözümü Berfin ve abimin üzerinde tuttum, diyecek hiç bir şey bulamıyordum. Herkes susmuş beni izliyordu. Başımı iki yana salladım, ve abime konuşmadan çok şey anlattım.

🫀

Tuhaftı. Yıllar önce tek bir kelimesi için can verebileceğim adam dün kız kardeşi için konağımı basmıştı. Yıllardır görmediğim kömür gözleri, dün ateş saçarken görmüştüm. Güneş yeni yeni doğuryordu. Midyat yeni yeni aydınlanıyordu. Uyumamıştım, daha doğrusu Uyumamıştım. Gözlerim pencerede dışarıyı izlerken dışarıda bir hareketlilik olduğunu fark ettim. Korumalardan Hettem abi elindeki telefonla koşarak içeri girmişti. Mardinden haber vardı, bu gün Şivan Ökkeşin konağında toplanılacak, Midyatın en büyük aşiretleri olan Eroğlu ve Adar aşiretinin çocuklarının kaçması hakkında konuşulacaktı.

Derin bir nefes çektim içime, sonu belli olan kaderimi izliyordum adeta. Kapımın çalınması ile başımı oraya döndüm. Annem kafasını uzatmış bana bakıyordu. "Gel ana gel." diye seslendim. Daha hiç bir şey belli değildi, hüküm verilmemişti fakat, herkes olacakları biliyordu. Kimse bu aşiretler için ölüm hükmünü vermezdi, kan çıkarsa devam eder derlerdi büyük aşiretler için. Eroğlu oğullarından Bertan ablamı öldürmüştü fakat kimse kanı devam ettirmenişti. Kadınlara verilen değer bu kadardı bu ülkede. Ölüm hükmü verilmezdi fiilen ama, berdel hükmü verildiği zaman iki genç ölürdü zaten. Acaba dört kardeşten hangisine layık görecekler beni diye düşündüm. O sırada annem gelmiş ve yatağımın ucuna oturmuştu.

Ellerimi tuttu ve ikisinide tek tek öptü. Bir kaç dakika hiç konuşmadan izledi beni. Gözünden düşen damlalar içinde kopan büyük fırtınaların habercisiydi. "Bir kızımı toprağın altına verdim, öbürünü vermeyeceğim." diye fısıldamıştı. Berdeli kabul etmemek haddime değildi, annemle babama tekrardan evlat acısı gösteremezdim. Bir çiftin gönlü şen olsun diye, bir çifti yakacaklardı yine. Hiç bir anne babanın ne uğruna olursa olsun evlat acısı görmeye hakkı yoktu. Sıralı ölüm vermeliydi. Bende annemin elini uzun uzun öptüm. Annem hala ağlıyordu, içini rahatlatmak için "Merak etme ana sen, bir evladını daha toprağa vermeyeceksin." diyerek bir kez daha öptüm. Uzun uzun sarıldı, dayanamıyor gibiydi. Son kez yüzüme baktı ve ellerini saçlarımda gezdirdi. Daha sonra kalkıp gitti.

İstemsizce gözlerimden yaşlar dökülüyordu, ablamdan bu yana hiç ağlamamıştım. Ben Helin Adardım. Güçlüydüm. Ağlamazdım. Ağlamazdım sanıyordum..

🫀

Duyurular, yeni bölümler ve karakterler için
İnstagram: zevahirberdel
Hepinizi beklerimm.

Zevahir-Berdel Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin