Sarışın olan, esmerin çaprazında olacak şekilde sırtını duvara yaslamış, oldukça rahatsız bir pozisyonda soluklanmakla meşguldü.
Birkaç dakika önce, düşündüğünde bile tüylerini ürpertecek türden bir kargaşanın içinde bulmuştu kendini. Nasıl başlamıştı nasıl bitmişti hatırlayamıyordu. Yalnızca Barış'ın acı dolu inlemesinin ardından saklandığı duvarın ardından hızlıca çıkmış, esmeri hırpalayanlardan birine gelişigüzel saldırmıştı.
Dudağında büyük bir sızı vardı. Aynı zamanda karın boşluğuna aldığı tekmeler nedeniyle de yürürken zorlanacağına emindi ancak iyi iş çıkarttığının farkındaydı. Tabii kendisinden hemen sonra Barış'ın arkadaşları da kavgaya karışmasaydı şu an ne durumda olacağını düşünemiyordu.
"İyi misin?" iki büklüm olduğu yerde toparlanan Barış, duvarın dibinde öylece uzanan sarışına baktı. Ortalığı yatıştıran arkadaşları hala başlarındaydı ancak bu tarz durumlarda Barış'ın kendisine dokunulmasını sevmediğini bildiklerinden uzak duruyorlardı.
"Hiç bu kadar iyi olmamıştım."
Alaya alarak gülümsedi Eren. Neden sinirli olmadığını bilmiyordu ve sorgulamayacaktı. Elinin tersiyle dudağındaki sızıyı kontrol etmek istediğinde hissettiği acıyla yüzünü buruşturdu. Bu durumu izleyen Barış, canı yanan kendisiymiş gibi "Dokunma." dediğinde arkadaşlarını şaşırttığından habersizdi. "Acır...dokunma. Acımasın."
"Karnım ağrıyor."
"Geçer şimdi, bekle."
"Hm, geçer mi?"
"Geçer." tamamen ayağa kalkacak gücü kendinde bulamadığından vücudunu geriye çekerek Eren'in tam yanına uzandı Barış. Issız sokakta, yıldızların altındalardı. Baş başa olma isteğiyle dolduğunda bir kez daha düşünmeden "Gidin siz." dedi, arkadaşlarına. "Geliyorum bende, gidin."
Lafını ikiletmeden sokaktan ayrılan çocukların her ihtimale karşı buralarda bir yerlerde kendisini bekleyeceklerini biliyordu. Bu yüzden bu gece için başına başka bir bela gelmeyeceğinin rahatlığıyla derince soluklandı.
"Yorulmuşum." dudağının acıyacağını bilmesine rağmen gülümsedi Eren. "Dayak yedik...dayak yemekten yorulduk. Rezillik."
"Ben dayak yemiyordum."
"Geldiğimde yerdeydin."
"Sadece düştüm, kalkacaktım."
"Kesin öyledir." başını çevirerek Barış'a bakmak istedi Eren. Onun zaten kendisini izlediğini gördüğünde hafiften şaşırmış ancak kafaya takmamıştı. "Eğer burada olmasaydım yüzün tanınmaz hale gelecekti."
"Nefesimi toparlar toparlamaz karşılık verecektim."
"Sen nefesini toparlayana kadar beklerdi onlarda."
"Teşekkür mü istiyorsun?"
"Güzel olurdu." patlamış dudağından sızan kanın hafifçe yayıldığı dişlerini göstererek sırıttı Eren. Belki bir başkası olsa bu kanlı gülümsemeyi tiksindirici bulabilirdi lakin Barış'ın bu görüntüye karşı düşündüğü tek şey o kanı kendi diliyle temizlemek, yaralanmış küçük dudakları iyileştirmekti. "Kıçını kurtardım. Teşekkürü hak ediyorum."
"Ne işin vardı senin burada?"
"Yürüyüşe çıkmıştım."
"Burada mı yürüyordun?" keyifle gülümsedi Barış. "Evinizin karşısında bir yürüyüş yolu olmasına rağmen?"
"Sana ne? İstediğim yerde yürürüm."
"Bağırma...sesin çok garip."
"Bağırırsan sesimize gelip yine beni döverler diye korkuyorum, demiyorsun da."