onceki bolume bir goz atin derim ♡
*
Barış, odadan içeri girdiğinde sıradan bir misafir odası olarak dizayn edilmiş eşyalara bakarken yavaş yavaş adımlıyor, hala kardeşiyle konuşan sarışının gelmesini beklerken zaman öldürmeye çalışıyordu.
Biraz sinirliydi, bunu inkar edemezdi. Çünkü onun hırçın ve dediğim dedik yapısı ne söz dinlemeye ne de uysal davranmaya alışkındı. Kendisiyle emir vererek konuşup dediklerini yaptırmaya çalışan kişi Eren değil de bir başkası olsa muhtemelen tüm sinirini onun üzerinde çıkarır, konuştuğu kişiye dikkat etmesi gerektiğini medenice(!) anlatırdı.
Ancak konu sarışın olduğunda sesini dahi çıkaramamış, Ali'nin yanında kendisine baskınlık kurmasına izin vermişti.
Bu durum hayattaki tek zaafına karşı sesini çıkarmamasından daha çok içgüdüsel bir hareketti. Eren, esmer olan için sadece bir sevgili değildi. Bu kadar dar bir kalıba sığdırılamazdı. O Barış için her şey demekti. Kendisine kızabilecek bir baba, öğüt verebilecek bir anne ya da yeri geldiğinde mızmızlanabilecek küçük bir çocuk.
Bu nedenle kızan taraf o boyundan büyük işlere kalkışan sarışın olduğunda sadece uslu uslu başını sallamakla yetinebiliyordu.
Simsiyah dövmelerle süslenmiş parmaklarını çıtlatıp odanın içerisinde bir sağa bir sola adımladı. Dar ama ferah bir odaydı. Bembeyaz perdeden içeri sızan batmakta olan güneşin ışınları halının ortasında küçük bir daire oluşturmuş, loş bir ortam yaratmıştı.
Bu evde huzurlu hissetmiyordu Barış. Aklına olur olmadık şeyler geliyordu. Eren, bu odada o kızla sevişmiş olabilirdi. Belki de tam bu koridordan geçerken gülüşmüşler, sohbet etmişler ya da birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. Bu evin her yanı o ikisine ait anılarla doluyken huzurlu olmasının imkanı yoktu.
Düşünceleri arasında boğuştuğu esnada koridorda yankılanan adım seslerini işitti ve hızlıca araladığı kapıdan elini uzattığı gibi yakaladığı sarışını içeri çekerek kapıyı aynı süratle kapattı.
"Ay!" Eren, aniden odaya çekilmesine üzerine korkuyla çarpan kalp atışlarını düzene sokmaya çalışırken serseri ifadesiyle sırıtan sevgilisiyle kapı arasında sıkışmıştı.
"Sonunda geldin." Güya biraz kızmak ve aşağıdaki baskın tavrının hesabını sormak için odaya çektiği adamın elini kavradı ve yumuşak bir öpücük bıraktı, Barış. İmkansızdı...bu adama şakadan kızabilmek bile imkansızdı.
"Hemen geleceğim demiştim zaten. Korkuttun beni."
"Korkuttum, öyle mi?" burnunu sarışının boynuna bastırıp hafifçe sürttü. "Aşağıda pek bir cesurdun, prenses."
"Prenses derken?"
"Güzel değil mi?" güçlü parmaklarını Eren'in beline indirdi. Temas halinde olmayı çok seviyordu. "Tam seni anlatıyor."
"Tabii ki değil, sensin prenses." Boynuna sarıldığı çocuğun alnına alnını yaslayıp gülümsedi, Eren. Buraya gelene kadar küçük bir çocuk gibi peşinden sürükleyip durduğu sevgilisiyle ilgilenmek istiyordu. Kendisini kızdırmış olsa bile onu isteyerek azarlamamıştı, sadece duracağı yeri göstermeliydi. "Benden küçüksün."
"Bu beni prenses yapmaz."
"Beni prenses yapan ne o zaman?"
"Narinsin." Aklına gelen ilk şeyi söyledi Barış. "Güzelsin de."
"Teşekkür ederim."
"Önemli değil."
Heyecanı yüzünden ilerletemediği ve mantıksızlığını birkaç saniye sonra fark edebildiği küçük sohbetlerine kıkırdayarak esmerin göğsüne yaslandı Eren. Soluklandığı noktada hafifçe gülümserken Barış'ın kalbine neler yaptığının bilincinde değildi.