Barış, gözlerini araladığında kendisini tertemiz bir odanın içerisinde bulmayalı uzun zaman oluyordu.
Güne kötü başladığı söylenemezdi. Beklediği gibi o sarışın kapıya dayanmamış, azarlar tonda konuşarak sabahlarını Ali'yle kendisine zehir etmemişti. Güzel bir uykunun ardından tamamen dinlenmiş bir şekilde uyandığında saat öğlen on ikiyi gösteriyordu ve okula gitmeyeceği için bu saat hiçbir sorun teşkil etmiyordu.
Ali yanındaydı. Barış'a ayak uydurmuş ve okula gitmeme kararı almıştı çünkü arkadaşını tek başına bırakamazdı. Abisinin bu sessizliğinin hala uyanmadığına bağlı olduğunu bildiğinden Barış uyanana kadar odada kalmış, olası bir sorun çıkmasını engelleyebilmek adına tekrar uyumamıştı.
"Derin abla uyanmış olmalı." diye mırıldanırken kulağını kapıya yaslamış, içeriden gelen sesleri duymaya çalışıyordu Ali. "Kahvaltı hazırlıyor büyük ihtimalle."
"Giderim ben şimdi." üzerindeki yorganı iterek zorlukla doğruldu Barış. Uykusunu almış olsa bile saatlerce bu yatakta yatabilirdi. Hiçbir şey yapmadan dinlenmeye ihtiyacı olduğunu hissediyordu ancak bunu Ali'ye yansıtmadı. Enerjik görünmeye çalışarak tamamen ayaklandı ve yere attığı pantolonunu eline aldı.
"Aslında Derin ablayı ikna edersem kahvaltı yapabilirsin." sinsice sırıttı Ali. "Abim ona sesini çıkaramaz."
"Sarışına bak sen, sevgilisini kıramıyor ha?"
"Kesinlikle, inanılmaz el üstünde tutuyor Derin ablayı."
Barış, bu konudan duyduğu rahatsızlıkla boğazını temizlerken pantolonunu giymişti. Aynı yerde duran tişörtünü eline aldığında kapının tıklanması beklenilen ancak aniden gerçekleşen bir olaydı.
"Ali, uyanmadın mı daha?" Derin'in nazik sesini işitince tuttuğu nefesini verdi kumral olan. Bir yandan arkadaşının yakalanmadan evden çıkmasını istiyor, bir yandan da parası olmadığını bildiğinden kahvaltı yaptırmak için çözüm arıyordu. Abisi hala ortalıkta olmadığına göre Derin'den yardım alabilirdi.
"Uyandım, uyandım Derin abla."
Ali kapının kilidini çevirdiğinde anlamsızca gözlerini kıstı, Barış. Daha ne yaptığını sormaya fırsat kalmadan kapıyı sonuna kadar aralayıp Derin'i içeri çektiğinde şok olmuştu. Hem sessizce gitmesini istiyor, hem de o delinin sevgilisini odaya alıyordu. Amacını anlayamamıştı.
"Sen-sen kimsin?" biraz gergin, çokça da tedirgin bir ifadeyle geriye adımladı Derin. "Ali, arkadaşın burada mı kaldı? Neden söylemedin bize?"
Tişörtüyle gereğinden fazla uğraştığının farkında varan Barış kendisine merakla bakan kıza aldırmadan sandalyenin üzerindeki deri ceketine uzandı. Üzerine giydiği ceketin yakasını kaldırıp dilini yanağının iç kısmında gezdirdiği esnada saçlarını karıştırmış, umursamaz bir tavırla burnunu çekmişti.
Bir an önce bu kızın yanından ayrılmak istiyordu.
"Barış." dedi Ali. "Biliyorsun zaten, adı geçiyor hep..."
"Demek meşhur Barış sensin." samimi gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken aylardır Eren'in gerginliğinin tek sebebi olan çocuğu alıcı gözüyle süzdü Derin. İfadesiz bakışları, parmak boğumlarındaki dövmeleri ve çatık kaşlarıyla pek de tekin bir tip olmadığı belli olan bu gencin Eren'de neden güven uyandırmadığını şimdi açıkça anlıyordu.
Derin'e herhangi bir cevap verme gereği duymadı Barış. Hiçbir nedeni olmadığı halde bu kızdan da meleksi gülüşünden de hoşlanmamıştı. Hiçbir insanın bu kadar saf olabileceğini inanmıyordu. Şu ana kadar hiç kimse kendisine iyi niyetlerle yaklaşmamıştı. Yaklaşmazdı. Bu böyleydi.