Barış, yakasını sıkıca kavramış olan ellerin üstüne kendi ellerini yerleştirip kurtulmak adına çekiştirdiğinde sarışının aksi yüz ifadesiyle karşılaştı. İstese kolaylıkla itebilir, Eren'in tutuşundan sıyrılabilirdi ancak yapmadı. Onunla uğramak istiyordu ve bunun için herhangi bir sebebe ihtiyacı yoktu. Bir şeyi yapması için canının istemesi yeterliydi.
Sonunda gözlerinin odağını sarışının gözlerine çıkarabildiğinde kurumuş dudaklarını aralamış, zorlukla yutkunduktan sonra konuşmuştu. "Ne Ali'si?"
"Aldatıyorsun işte onu. Gördüm az önce."
Eren, son birkaç dakikadır mantıklı düşünmekten çok uzaktı. Derin'in tahmini o an sinirlerini bozmuş olsa dahi gerçeklik payı olduğuna inanmak istememiş, bu düşünceyi aklından silmişti. Yalnızca birkaç dakika sonra bu teoride adı geçen Barış'ın bir erkeği öptüğünü görmek, Ali'yle aralarında duygusal bir ilişki bulunması tahminini güçlendirmişti. En azından, tamamen kafasının karıştığı şu anda olayları böyle yorumlamıştı.
"Ne sikim anlatıyorsun sen?"
"Düzgün konuş, pislik."
"Pislik mi?" gözlerini devirdi Barış, bu sarışındaki cesaret sinirlerini bozuyordu. Nerede olduklarının farkında değil miydi? Tek bir lafıyla onlarca kişiyi üzerine yığabilir, onu yakasına sarıldığına pişman ederdi. "Çek ellerini, hani dokunmak istemiyordun bana?"
"Tam dayaklıksın."
"Sen mi döveceksin beni?"
"Kesinlikle."
"Sarışınların aptal olduklarını söylerlerdi..." yakasındaki elleri sıkıca tutup indirdi Barış. "İnanmazdım."
"Az önce bir hırsızlık yaptın ve soluğu bu çöplükte aldın. Söylesene, hangimiz aptal? Bu hayatı tercih eden sen mi, yoksa kardeşinin iyiliği için uğraşan ben mi?"
Bu hayatı tercih etmek.
Gülmek istedi Barış. Bu cümleyi kurduğu için, dakikalarca gülmek istedi. Bu adam kendisini ne sanıyordu? Neden hiçbir şey hakkında bilgisi olmadığı halde böylesine kolay yorumlar yapabiliyordu? Kim sokaklarda yaşamayı isterdi ki? Kim hırsızlık yapmak, kaçarak yaşamak ya da buralarda takılmak isterdi?
"Neyi tercih ettiğim seni ilgilendirmez. Siktir git şimdi."
"Ali'yle görüşmene asla izin vermeyeceğim. Duydun mu? Onunla bir daha asla konuşmayacaksın."
"Ali benim arkadaşım, sevgilim falan değil. Saçma sapan şeyler uydurma."
"Sevgilin değil mi?"
Cevap vermedi Barış. Bir anda öfkeli ifadesinden arınıp şaşkınca gözlerini büyüten sarışına bakarken yalnızca nefesini tuttu. Nasıl hemen inandığını anlayamamıştı. Sonuçta kendisi hakkındaki düşünceleri asla değişmiyordu ancak ortada inanmak istediği bir durum olduğunda durum tam tersi gibiydi. Deminden beri direttiği sevgili mevzusunu ortadan kaldırmaya hazırdı.
Daha fazla oyalanmak istemedi. İçeri girmeli, işlerini halletmeliydi. Bu sarışın kendisine yeterince vakit kaybettirmişti.
Eren kafası tamamen karışmış bir halde kendisini sokağın ortasında bırakıp giden esmerin ardından bakarken ne yapması gerektiğini sorguluyordu. Şu an için bu paraya ihtiyacı yoktu. İşi vardı, hatta burada oyalanarak işine de geç kalıyordu, ancak bu serserinin bir şekilde evlerine girdiği yetmezmiş gibi hırsızlık yapmasını kaldıramıyordu. Bu kadar kolay olamazdı. Yaptığı şeyin bir bedeli olmalıydı.
Barış, sokağın sonuna kadar geldiğinde arkasına bakmak adına müthiş bir istek duydu ancak daha sonra bunun için kendisine kızarak sağa doğru döndü. Neden bakacaktı ki? Eren'in hala orada olup olmadığını asla merak etmiyordu. Kendisine seslenmesini de asla beklememişti ve başına bir şey gelmesi de umurunda değildi. Evet, böyle olmalıydı.