Uzun süre oldu...Hatırlamak için diğer bölüme bir göz atın derim. Yorum ve oylarınızı bekliyorum💜
*
Eren, tamamen bitik bir halde salondaki koltuğun üzerine oturduğu sırada saatinin 00.00'ı bulmasıyla, Derin'le ayrılığının üzerinden tam sekiz gün geçmiş oldu.
Tükenmiş hissediyordu. Aslında bakarsanız, hissettiği şeyler bununla sınırlı değildi. Kaygı, mutsuzluk, depresiflik... ve onu tanımlayabilecek binlerce kötü sıfat arasından o sadece 'tükenmişlik' hissini kendisine yakın görüyor, bununla yetiniyordu. Çünkü, tam göğsünün ortasına yerleşen pişmanlıkla harmanlanmış çaresizliğin başka bir açıklaması olamazdı.
Derin gitmişti. Onunla beraber evindeki düzeni, işi, kardeşiyle arasındaki güzel ilişki ve daha pek çok gitmişti ve o tam sekiz gündür yaptığı gibi öylece oturuyor, düşünüyor, yaptığı şeyi kendine yakıştıramadıkça da öfkeleniyordu.
Bu kadar dayanıksız olmamalıydı. Başkasından etkilendiği ilk an, her şeyden habersiz kendisini bekleyen o genç kızdan ayrılmalıydı çünkü işlerin böyle olması birçok şeyi mahfetmişti.
En çok da kendisi mahvolmuştu.
Derin'i göremiyordu. Yalnızca, kendisini her türlü sosyal medyadan engellemeden bir gün önce, paylaştığı fotoğrafa denk gelmişti. Genç kızın bir gece yarısı arkadaşlarıyla beraber gittiği gece kulübünün önünde çekilmiş, son derece keyifli bir fotoğraf karesiydi ve Eren, yanındaki erkek arkadaşlarından onu kıskanmamış, bu kadar kısa sürede böylesine keyifli olmasına karşı sinirlenmemiş, yalnızca kendisi gibi içine kapanmaktansa kafasını dağıtıyor diye düşünerek onun adına mutlu olmuştu.
Eren hala farkında değildi ancak Derin'e karşı beslediği hislerin bitmesi, bir başkasından hoşlanmasına bağlı değildi. Hayatını yoluna sokmasını sağlamış o genç kadına karşı beslediği tek şey minnet duygusuyken onu kıskanması söz konusu olamazdı.
Ancak, onu kesinlikle özlüyordu.
Bu eski ilişkisini özlediği anlamına gelmezdi. O sadece, Derin'in evin içinde yaydığı pozitif enerjiyi özlüyordu. Her kahvaltı öncesine keyifli keyifli şarkı mırıldanmasını, derdi olduğunda yanında oturup onu dinlemesini, iş bulamadığı o sıkıntılı dönemlerde destek olmasını ya da Ali'ye bir abla gibi yaklaşmasını...Kısacası Eren, Derin'i bir sevgili olarak değil, en yakın arkadaşını kaybetmişçesine özlüyordu.
Birbirlerine her durumda yoldaş olmuşlardı. Evet, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirdi. Eren, kendisini için her şeyi yapmaya çalışan gencecik bir kadını üzmenin pişmanlığıyla tükeniyor, günden güne soluyordu.
Ancak, bu sekiz gün içerisinde yaşananlar bunlarla sınırlı değildi.
Ali, kendisiyle konuşmuyordu.
Eren, duygu karmaşası yaşadığı şu sıralarda kardeşinin bu davranışının, tıpkı Derin gibi onu da hayal kırıklığına uğratmasından kaynaklandığını sanıp üzülse de işin aslı böyle değildi. Ali, abisinin sevgilisiyle kavga ettiği o gece konuşulanlara yakından şahit olmuştu ve her şeyi biliyordu. Şaşırmıştı. Barış'ın birçok şeyini bildiği gibi yönelimini de bilmesine rağmen, abisine duyduğu nefretin ilgiye dönmüş olması onu epey afallatmıştı.
Kendisini abisinden uzak tutuyordu, çünkü ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aynı şekilde Barış'la da tam sekiz gündür görüşmüyor, sadece okuluna gidip geliyordu. Bu duruma ne kadar devam edebilirdi, bilmiyordu. Yalnızca akışına bırakmıştı. Bir şeyler söylemek, abisini ya da en yakın arkadaşını üzmek istemiyordu. Ona göre en iyisi ortalık durulana kadar sessiz kalmaktı.