Eren, kapının önünde öylece beklemeyi bırakıp içeri girdiğinden beri Derin'in ardı arkası kesilmeyen sorularıyla uğraşıyor, verdiği yarım yamalak cevaplarla asla tatmin olmayan genç kızı ikna etmeye çalışıyordu.
Yorgundu. Fiziksel olarak zarar görmesine rağmen zihninin yorgunluğu daha ağır basıyordu. Tek istediği sıcak bir duşun ardından kesintisiz bir uyku çekmekken Derin'e laf anlatmaya çalışmak zor geliyordu.
"Akşam akşam evden çıkıp yara bere içine dönüyorsun ve tek söylediğin şey 'Önemli bir olay değil' mi? Çıldırtma beni Eren."
Genç kız, kulağının arkasına sıkıştırdığı siyah tutamların ardından elindeki pamuğu Eren'in dudağına bastırdı. O kadar öfkeli ve tedirgindi ki dudağının acısıyla sızlanan sarışını fark edemedi bile.
"Anlatabileceğim bir şey yok çünkü. Önemli olmadığını ve tekrarlanmayacağını bil, yeterli."
"Bebeğim, lütfen düzgünce olayı anlatır mısın? Durduk yere asla kavga etmezsin sen. Her şey den önce..." Derin, korkasın diye tamamlayacağı cümlenin sevgilisini kıracağının bilinciyle daha uygun bir kelime aradı ancak Eren ne söyleyeceğini gayet net bir şekilde anlamış, kız arkadaşının hakkında böyle düşünmesi nedeniyle incinmişti bile.
Korkak diye anılmak kırıcıydı. Bu su götürmez bir gerçekti fakat elinde olan bir durum değildi. Cesaretsiz olduğu falan yoktu. Yalnızca fazlasıyla dikkatli bir adamdı. Gereksiz olaylara dahil olmaz, kendisini ilgilendirmeyen hiçbir duruma karışmazdı. Daima sağlam adımlar atar, tehlikeli olacağını düşündüğü şeylerden kaçınırdı. Hayatı boyunca bunun korkaklık değil, zekilik olduğunu düşünmüştü. Çünkü öyleydi...neden kendisine fiziksel üstünlüğünü kanıtlamaya çalışan bir dolu aptalla uğraşacaktı ki?
"Korkardım, değil mi? Nasıl oldu da bir kavgaya bulaştım!"
Kinayeli sesi Derin'in oflamasına neden olurken çenesinde gezinen parmakları tutarak kucağına indirdi. Pansuman istemiyordu.
Sonuçta Barış ilgilenmişti...
"Öyle demek istemedim. Yalnızca...seni tanıyorum işte. Uzak durursun sen. Kendini tehlikeye atmazsın. Benim çantam çalındığında bile hiçbir şey yapmamıştın?"
"Çünkü o aptal kapkaççı önündeki arabayı fark etmemişti, direkt düştü yere. Daha sonra da telaşlanıp kaçtı, peşinden sokak sokak koşacağım bir olay yaşanmadı ki?"
O günü hatırlıyordu Eren. Derin'le beraber eğlenmek için çıktıkları bir geceydi. Genç kızın kolundaki çantanın aniden çekildiğini fakat bir dakika bile geçmeden adamın yere düşmesiyle çantayı aldıklarını anımsıyordu. Hoş, adam süratle koşsa bile peşinden gitmezdi. Çünkü kız arkadaşı değerli eşyalarını yanına almazdı. Giden tek şey telefonu olurdu ve bir telefon için son hızda koşan birine yetişmeye çalışmazdı. Çalışamazdı. Anın şokuyla kim bir anda hareketlenip o hırsıza yetişebilirdi ki? Bunun durdurulması tamamen şans işiydi.
"Demek istediğim bu değil hayatım. Bu sadece bir örnekti. Şirketteki tartışmalardan tut, kapıcıyla olan anlaşmazlığa kadar...hiçbirini büyütme gereği duymadın. Haklı olduğun anlarda bile sadece susuyorsun. Yapmazsın işte."
"Haklı olduğum anlarda susuyor muyum? Ciddi misin Derin? Kapıcıyla aptal bir tartışmaya mı girmem gerekiyor? Sabahtan akşama kadar çöpleri toplayıp, apartmandakilerin ihtiyaçlarına koşan biriyle ne diye kavga edeceğim? O yaşlı bir adam ve patladığı anlar oluyor sadece...Alttan alıyorum."
O adamın tartışma esnasında dolan gözleri ve yorgun bakışları Eren'i her daim hüzünlendirirdi. Çocuklarından yardım bekleyecek yaşta olmasına rağmen çalışması ve üstüne üstlük apartmandaki bir ton insanın emir cümlelerine maruz kalması ona doğru gelmiyordu. Ayrıca sevdiği, saygı gösterdiği bir adamdı. Kendisine öğüt verdiği anlar oldukça fazlaydı. Böyle birine karşı sesini yükseltmenin yanlış olacağını düşünüyordu.