Eren, yanında mışıl mışıl uyuyan kız arkadaşının saçları arasında gezdirdiği parmaklarını ayırıp yavaşça doğrulurken oldukça karmaşık düşünceler içerisindeydi.
Şöyle bir durup düşündüğünde kafasına takacağı herhangi bir mesele göremiyordu. Aylarca adı geçtiği her an öfke kustuğu ve kardeşiyle görüşmesine katiyen izin vermediği çocuğa yardım etmişti sadece. Kulağa biraz tutarsız geliyordu ancak olay bundan ibaretti. Bu kadardı.
Tüm bu düşüncelere tezat olarak içinden yükselen o aksi ses Hayır. diyordu. Ona sadece yardım etmedin. Yıldızların altında birlikte uzandınız, soluk soluğa, yorgunca, dakikalarca uzandınız.
Küçük bir çocuk değildi. 21 yaşındaydı ve yeterince olgun olduğunu düşünüyordu. En azından çok sayıda arkadaşlık kurmuştu, doğru ya da yanlış birçok tercihi ve sorumlulukları vardı. Küçük şeyleri kafaya takma zamanını çoktan geçmişti.
Doğrulduğu yerde yüzünü sıvazlayıp yavaşça yataktan kalktı. O olayın üstünden henüz üç gün geçmişti. Sonrasında yaşanan şeylerle birleşince yorulmuştu. Evet evet. Fazla düşünmesi tam olarak bu yüzdendi. Derin'in kırıcı sözleri de eklenince, epey saçma bir gün yaşamıştı.
Peki ya neden kız arkadaşının yaralayıcı sözlerini değil de, o serserinin yaralarını temizlediği anı düşünüyordu?
Derin kendisi için özeldi. Bunu inkâr edemezdi. Hayatının en kötü döneminde karşına çıkan bir melekti o. Elinden tutmuş, karanlığından çekip kurtarmış ve yeniden ayaklanmasını sağlamıştı.
Ancak şu an Derin'in ne kadar iyi biri olduğunu, kendisi için ne kadar önemli olduğunu düşünmek vücudunun tuhaf bir rahatsızlıkla kasılmasına neden olduğundan bu düşünceleri yok saydı.
Yatağın yanında duran kırmızı koltuğun üzerindeki tişörtüne uzandı. Çıplak bedenini gizledikten sonra odadan usulca ayrılmış ve balkona çıkmak yerine bahçede hava almayı seçmişti. Ali ortalarda olmadığı için huzursuzdu. Belki de o kavga anını düşündüğü için değil, kardeşinin gelmesini beklediği için uyuyamıyordu. Evet...olaya bu yönden bakmak içini bir nebze olsun rahatlattığında mutfağa adımlıyordu. Buz dolabından Derin'in market alışverişi sırasında aldığı soğuk kahvelerden birini seçerek dış kapıya doğru yöneldi.
Şu an istediği tek şey bahçede biraz gezinmek, hava almak ve belki de Ali'yi tekrardan arayıp eve gelmesi için söylenmekti ancak kapıyı açar açmaz karşısında Barış'ı görmek tüm planlarını saniyelik olarak unutmasına neden oldu.
Biraz şaşkınlık ve çokça korkuyla gerilen bedeni refleks olarak geriye adımladığında esmer olan kapının kenarına yaslanmış, daha kapıyı tıklatmadan kendisini karşılayan sarışına ilgiyle bakmıştı. Bunu yüzüne yansıtabildiği pek söylenemezdi. Bir duvarı andıran ifadesiz suratı ve bomboş gözleri duygularının belli olmasını engelliyordu.
"Ne-Ne işin var senin burada?"
Hiçbir şey söylemedi Barış. Cevapsız bıraktığı her saniye daha da meraklandırdığı sarışın öne doğru bir adım atıp dışarıya bakabilmek için parmak uçlarında yükseldiğinde omzunu yasladığı yerden ayırdı. Bir nevi Eren'in etrafı kolaçan etmesine müsaade etmişti.
"Ali nerede?"
Bir an için Barış'ı karşısında görme sebebinin kardeşiyle beraber gelmesi düşüncesine sığınmıştı ancak etrafta göremediği Ali nedeniyle bu tezi de çürüdü. Barış iyi görünmüyordu. Biraz bayık bakıyordu ve bu bakışlar Eren'i tedirgin etmişti.
"Başına bir şey mi geldi yoksa?"
Ürkekçe kendisine bakan sarışını ilgiyle izledi Barış. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu çünkü buraya gelene kadar sadece yapacağı şeyleri aklından geçirmişti, söyleyeceklerini planlamamıştı. Bulanık zihni sağlıklı düşünmesini engelliyordu.